Kalp nur'a muhtaçtır

?ui=2&view=att&th=124853c679709d57&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_124853c679709d57&zw

Kalbe hayat veren nur, Cenab-ı Hakk’ın kuluna cemal tecellisi ve özel desteği olduğundan, kul Rabbi’nden bu desteği istemelidir. Nur, kalbin ışığı, gıdası ve hayat kaynağı kılınmıştır. Alemlere nur ve rahmet olarak gönderilen Rasulullah Efendimiz (s.a.v) de yüce Allah’tan sürekli nur ve destek istemiştir. Konuyla ilgili onun (s.a.v) şu duası hepimiz için en güzel örnektir: “Allahım, kalbime bir nur ver, gözüme bir nur ver, kulağıma bir nur ver, dilime bir nur ver, sağımdan bir nur ver, solumdan bir nur ver, üstümden bir nur ver, altımdan bir nur ver, önümden bir nur ver, arkamdan bir nur ver. Allahım, damarıma, etime, kanıma, saçıma, tenime bir nur ver, nefsime bir nur ver; nurumu büyüt, çoğalt ve beni bütünüyle bir nur yap.” (Tirmizi)

Hadis alimi Şerefüddin-i Tıbi’ye (rh.a) göre Allah Rasulü’nün (s.a.v) böyle her bir azası için ayrı ayrı nur istemesi boşuna değildir. Rasulullah Efendimiz (s.a.v), önce her bir azasının marifet ve taat nurlarıyla aydınlanmasını; sonra da kendisine musallat olacak her türlü zulmetten temizlenmeyi dilemiştir. Yine Efendimiz, şeytanın altı yönden yani her taraftan sararak insana vesvese ve şüphe zulmetleriyle zarar verdiğini görmüştür. Bu durumdan kurtulmanın da ancak onların geliş yönlerini kapatacak nurlarla mümkün olduğunu bildiği için, yüce Allah’tan kendisine yardım etmesini ve bu karanlıklardan korumasını istemiştir.
Nur, ilahi marifet ve yakınlık sebebidir
Diğer alimler ise Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) nur duasının hikmetlerini şöyle açıklar: “Allah Rasulü (s.a.v) bu duasıyla, kendisine bahşedilen güzel halin devamını ve nurlarının artmasını istemiştir. Nurun sahibi yüce Allah olunca, onun muhabbetine doyum olmadığı gibi, bu nurların bir bitiş noktası da bulunmaz. Allah dostları sürekli nurlar içinde yüzer ve hep nurlarının artmasını isterler. Çünkü nur, ilahi marifet ve yakınlık sebebidir. Ayette ‘Rabbim, ilmimi artır, de’ (Taha, 114) buyrulması da bunun içindir. Bu ayette istenen ilim, marifet ilmidir. Marifet de nurdur, kalbi aydınlatır, yakini artırır, kulu sürekli süsler ve Rabbi’ne yaklaştırır.” Aslında Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bu duayı ümmetini irşat etmek, uyarmak ve eğitmek için yapmıştır. Çünkü nura muhtaç olan ve her an şeytanın hedefinde bulunan onlardır. Nur, kalp için hava ve su hükmündedir. Hava ve susuz hayat olmayacağı gibi, nursuz kalp de ölür. Kalbin diri kalması için Allah’tan sürekli nur istenmelidir. Nurdan gaye ise aydınlanıp hidayeti ve ebedi saadeti bulmaktır.

Peygamberimiz’in nurundan ümmeti de nasiplenir

Rasulullah Efendimiz (s.a.v), yüce Allah’tan istediği nurlarla kendisini takip eden ümmetini aydınlatmayı ve onlara daha çok fayda vermeyi murad etmiştir. O (s.a.v) sahip olduğu nurlarla ümmetini dünyada aydınlatıp desteklediği gibi, ahirette de aydınlatıp destekleyecektir. Kendisine iman edip tabi olan her insan, Allah Rasulü’nün ümmeti olmaktadır. Ona gelen her şeyden ümmetine de sirayet eder ve bir pay verilir. İşte Efendimiz’in her şeyi ile nur yapılması, insanların da ondaki nurdan nasiplenmesi ve onunla doğru yolu bulunması içindir. Onun nuru alemi sarmıştır, gözünü ve gönlünü açıp ona yönelen istifade eder, aydınlanır, nurun sahibine yol bulur. Nura yönelmeyen kimse ise karanlık, yalnızlık ve hüsran içinde kalır. Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v) varisi ve halifesi olan kamil insanlara tabi olanlar için de aynı durum söz konusudur. Kamil veli, Allah Rasulü’nden (s.a.v) aldığı nuru, etrafına yayar. Nasibi olan o nura kalbini açar ve edeple nasibi kadar alır. Nur, ehli ile paylaştıkça artar.

Allah’tan nur isterken Efendimiz’in önce kalbi zikretmesi, kalbin şerefine ve önemine dikkat çekmek içindir. Çünkü kalp, yüce Allah’ın nimetlerini tefekkür mahallidir. Vücudun merkezidir. Onda olan şeyler, bütün azalara sirayet eder. Kalp güzel olunca, bütün beden güzel olur; o bozulursa bütün beden bozulur. Diğer azalar için istenen nur, onlarla gerçekleştirilecek işi güzelce yapmak içindir. Göz, dış ve iç alemde önümüze konmuş ilahi ayet, sır ve ibretleri görmek içindir. Kulak, vahyi dinleyip anlamak ve Allah’ın velilerine ihsan ettiği hikmetleri almak içindir. Bu azaların nuru arttıkça, bahsedilen işleri o derece güzel yaparlar.
Vücuttaki her aza bize temiz olarak emanet edilmiştir; onları temiz tutmak, kirlenmişse temizlemek görevimizdir. Bu organları manen kirleten ve kabiliyetlerini öldüren haramlardır. Haram işler karanlıktır. Her haram önce kalbi, sonra ona bağlı azaları karartır. Tövbe ve zikir başta olmak üzere, bütün ibadet ve taatler kalbi ve diğer azaları manevi kirlerden temizler ve nurlandırır. Bunun için haramdan kaçmak kadar ibadetleri yapmak da gereklidir. Böyle bir şeyin ilahi destek olmadan gerçekleşmesi ise mümkün değildir. Bu sebeple Allah Rasulü (s.a.v) her azası için ayrı bir nur istemiştir. Kendisini takip eden bütün ümmeti de bunu bilmeli ve onun gibi her azasına nur istemelidir.

Dilaver SELVİ

Hiç yorum yok: