NAMAZ...!

?ui=2&view=att&th=12591d87e79c2088&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12591d87e79c2088&zw

 
 
 
?ui=2&view=att&th=12591d9c775c77c8&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12591d9c775c77c8&zw
 
 
Yine'mi başını Secde'ye vurmadan yatacaksın
Yine'mi Melekleri ağlatıp, iblis'e kanacaksın
Söylesene!
Sen ne zaman nefsine ok atacaksın
Ne sabah kıldın!
Ne Öğle...
ne de ikindi!
Ne o...!
Yoksa Elin-Ayağın mı kilitlendi?

Akşamı da kılmadın! Hadi bari Yatsıyı kıl
Sen de...
Secdelilerin arasına katıl
Hadi be...!Sıva kollarını, ve Abdest'ini al
Vur başını Secde'ye!
Cennet'in düşüne dal

Dün iblise eğilen boynun, Bugün Allah'a eğilsin
Sen Allah'ın kulusun,
iblisin kulu değilsin

Namaz, Mü-min'in Miracıdır,

ayırma başını Secde'den. Bomba altında bile,

secde'den ayrılmadı deden
Sen de
"Vur başını Secde 'ye "

...sevinsin Seccaden

Öyle vur ki, hiç bir sey koparamasın seni Secde'den
Vur başını derken...
Anlıyorsun değil mi?...
kendi başını...

Yoksa incitme, (sebepsiz) kafirin dahi, Gözünü-kaşını

Vur başını Secde'ye"...

yani, Namaz kıl demek
Yakışıyor mu Mümin'e, Secdesiz Gün geçirmek
Tiryakisi ol...
Allah"u Ekber sözünün Senin de Nuru olsun Namaz gözünün,
Hadi durma!

Vur başını Secde'ye

Vur ki,

daha yakın ol

"EL ALİY'YE
Nefsin diyebilir ki,

"Bugün söz ver! Yarın kılarsın..."

Azrail (a.s.) ile karşılaşınca, bu sözleri daha iyi anlarsın.
 
 
 ?ui=2&view=att&th=12591d9c775c77c8&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12591d9c775c77c8&zw
 
 
?ui=2&view=att&th=12591db65b12ebb1&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12591db65b12ebb1&zw

hakikatı kurana eğilmiş baş

?ui=2&view=att&th=12591947fcb44964&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12591947fcb44964&zw
Din yolunda ve dine hizmet için azamî fedakârlık gös­termek sadakatin şartlarındandır. Yani lüzumunda din için mal, aile ve ha­yat gibi meşru haklardan vazgeçip feda et­mektir. Aynı za­manda dava arkadaşları arasında şahsî hu­kukta anlaş­mazlık çı­karsa, hizmetin selâmeti için kendi hakkından vazgeçmek, keza din yo­lunda mahrumiyet ve maddî im­kânsızlıklara veya din düş­manları­nın zu­lümlerine ma­ruz kalınmasına rağmen sabr u sebat etmek, büyük bir fedakârlık­tır. İşte Nurculukta bu mânâda azamî feda­kâr­lık bir esastır. -

Evet, kardeşlerim, bu zamanda öyle dehşetli ce­reyanlar ve hayat ve cihanı sarsacak hadiseler içinde had­siz bir metanet ve iti­dal-i dem ve nihayetsiz bir fe­dakârlık taşımak gerektir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 197) -
Nur şakirdlerinden çokları hem malını, hem isti­ra­ha­tini, hem dünya zevklerini, hem lüzum olsa hayatını Nurun hizmetinde feda ediyorlar.
Sen, ey nefsim neden feda­kârlıkta en geri kalmak ister­sin? (Emirdağ Lâhikası-l sh: 200) -
Hakikî ihlâslı Nurcular, menfaat-i mad­diyeye ehemmiyet vermedikleri gibi, bir kısmı, âzamî iktisat ve kana­atle ve fakirü’l-hal olmalarıyla be­raber, sabır ve in­sanlardan is­tiğna ile ve hizmet-i Kur’âniyede hakikî bir ihlâs ve fedakâr­lıkla ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâ­lete karşı mağlûp olma­mak için ve muhtaçları hakikate ve ihlâsa dâvet etmekte bir şüphe bırakma­mak için ve rızâ-yı İlâhîden başka o hiz­met-i kudsiyeyi hiçbirşeye âlet etme­mek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye fay­dalarından çeki­niyorlar.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 170) -
Üstadın hayatı, küllî hizmeti noktasından top­luca iki bü­yük safha arz etmektedir… İ
kincisi: Van’da inzivada iken garba nefyedilip Isparta’nın Barla nahiyesinde ikamete memur edildiği za­mandan başlar ki, Risale-i Nur’un zuhuru ve intişa­rı­dır.
 Âzamî ihlâs, âzamî feda­kârlık, âzamî sadakat, metanet ve dikkat ve iktisat içinde Risale-i Nur’la giriş­tiği hizmet-i imaniye ve mânevî cihad-ı di­niyedir. (T. H. s: 27) -
Bu dehşetli dinsizlik komiteleri öyle dehşetli hü­cumları ve desiseleri yapıyorlardı ki, bunlara karşı gelmek için âzamî fe­dakârlık yapmak ve harekât-ı dîniyesini rızâ-i İlâhîden başka hiç bir şeye âlet yapma­mak lâzım geli­yordu.» (Hanımlar Rehberi sh: 26) - «
Din derslerini kaldırıp Ezan-ı Muhammedîyi kaldırmak gibi dehşetli hücumlara karşı, âzamî feda­kârlık ve âzamî sebat ve metanet ve herşeyden is­tiğna etmek lüzumu karşısında ben bir sünnet-i se­niyye olan evlenmek âdetini terk ettim ki, tâ çok ha­ram­lara girmeyeyim. Ve çok vacipleri ve farzları yapa­bileyim. (Hanımlar Rehberi sh: 27) -
Çok bîçarelerin saadet-i bâkıyeleri için ve da­lâ­lete düş­memeleri ve îmânlarını takviye edip kurtar­ma­ları için ve hakikat-ı Kur’âniye ve îmâniyeye tam hiz­met et­mek ve hariçten gelen, da­hilde çıkan dinsizlere karşı da­yanmak için, zail ve fânî dünyasını terk etmek, elbette sünnet-i seniyeye muhalefet değil belki haki­kat-ı sünnete mutabakattır. Ve Sıddîk-ı Ekber’in: “Cehennemde vücu­dum büyüsün, tâ ehl-i îmâna yer bu­lunmasın” diye feda­kârlıkta âzamî sadakatın bir zerresini kazanmak fikriyle, bîçare Said bü­tün ömründe tecerrüdü, istiğnayı ihtiyar et­miş. (Hanımlar Rehberi sh: 29) -
Bediüzzaman, Kur’ân, imân, İslâmiyet hizmeti için, dünyevî rahatlıklarını fedâ etmiş dünyevî, şahsî servet­ler edinmemiş, zühd ve takvâ ve ri­yâzet, iktisad ve kanaatla ömür geçirerek dünya ile alâ­kasını kesmiştir.(Sözler sh: 757) -
Amansız din düşmanlarının plânlarıyla mah­ke­melere sürüklenen Risale-i Nur talebelerinin müda­fa­aları ve bu talebele­rin İslâmiyete hizmetleri esna­sında, gizli İslâmiyet düşmanı, in­safsız, cebbar zâlimle­rin en­trikala­riyle maruz kaldıkları işkence­lerden yıl­mamak, şahıslarını düşünmeden, yani, şahsî re­fah­larını İslâmın refah ve sa­adeti için fedâ ede­rek, sıddıkı­yetle se­bat etmeleri ve eşedd-i zulme mukavemet etmeleri, âşikâr bir delil teşkil etmekte­dir.(Sözler sh: 766)
“Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakikate başımız dahi feda olsun. Dünyayı başı­mıza ateş yapsanız, haki­kat-i Kur’âniyeye feda olan başlar, zındı­kaya teslim-i si­lâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçmeyecekler inşa­al­lah!”» (Lem’alar sh: 262) - «Eğer başımdaki saçlarım adedince başlarım bu­lunsa, hergün biri kesilse, hakikat-i Kur’âniyeye feda olan bu başı zındıkaya ve küfr-ü mutlaka eğmem ve bu hizmet-i imaniye ve nuriyeden vazgeçmem ve geçe­mem.» (Şualar sh: 351)


 
 

VuSLATA GeÇİT


?ui=2&view=att&th=1258d2285e399aec&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d2285e399aec&zw
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw
Kalmak mı zor, gitmek mi zor sevgilim
Ben gitmek zorunda olanlardanım
Silmek mi adını, varmıyor elim
Fehmedip; dalında solanlardanım...
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw
Mevlâ'ya kul olmak, tek-bir meselem!
Allah diye diye dönerken âlem!
Menzilim, durağım; aşk ile elem!
Sabredip; yaşlarla dolanlardanım...
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw

İnsan meziyeti, ağır bir mihenk!
Kusursuz bir düzen; âlemde ahenk
Azamet, marifet; hünerde ferhenk
Şükredip; sürurla gülenlerdenim...
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw

Kalb coşkuyla çarpar; sineler hüşyar
Mutmain bir yürek; aşkta ihtiyar
Kendinden geçerken; gönül bahtiyar
Fikredip, huzura dalanlardanım...
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw
Esmâü’l-Hüsnâdır rûhuma dolan
Muhyî’dir seninle hep Bâki kalan
Lâ ilâhe illâ-Allah duyulan
Vakfedip canımı salanlardanım...
?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw
Hiç bir engel durmaz aşkın önünde!
Bekler durur ecel, kılıç kınında
Bir tatlı huzur var, ömrün sonunda
Zikredip, aşk ile ölenlerdenim...
 selam ve dua ıle..

?ui=2&view=att&th=1258d232ceb6f499&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258d232ceb6f499&zw

Kalk Ali,Kurtulduk!




Yeni tuttuğu hizmetçi kadına sordu:
- Dilin Anadoluluya benzemiyor. Rumelili misin sen?
- Serfliçe köylerindendim. Alnımın yazısı imiş, buralara düştüm, dedi kadın.
Gözleri eski şekerlenmiş şuruplar kadar donuk ve fersiz. Dibe çökmüş bir gam tortusu. Biraz inceleyince canı sıkıldı. Akşam akşam keyfini kaçırmasından korktu. İçinden ‘bir başkasını bulunca savarım’ diye düşündü. Hikayesini dinleyince bunu asla yapamadı.
Balkan Savaşı kopunca, sınıra yakın köyde, bir akşamüstü şu şayia yayılmış: Düşman geliyor! Gelen düşman, sadece can değil, ırz ve din düşmanıdır da. Müslüman erkeği süngüleyecek, kadını kirletecektir. Köy halkı, mal mülk neyi varsa bırakıp kaçmaya karar verir.
Dul Ayşe de hazırdır; bir atın üstündedir. Arkasında beş yaşındaki oğlu, belinden sımsıkı sarılmış, önünde üç yaşındaki kızı bir kuşakla dizlerinden eyere bağlı, kucağında daha bir yaşına basmamış yavrusu uykuda. Tepelerden aralıksız bir yağmur yağıyor, kış başlangıcı yağmuru. Herkes biliyor ki, bu sürerse ovayı su basacak, çaylar kabaracak, köprüler çökecek, yol iz kalmayacaktır. Sırılsıklam kafile, ıslak gece içinde ilerliyor. Öndeki ümit Türk ordusuna yetişmek, arkadaki korku düşman ordularına çiğnenmemek.
Ayşe, beline dolanan ufak kolların ara sıra gevşediğini duyuyor:
- Uyuma Ali, diyor, uyuma! Önündeki baş yer yer dikliğini kaybediyor:
- Uyuma Emine’m, uyuma! diyor. Sonra kucağında kıpırdamalar başlayınca:
- Uyu ciğerim, uyu Osman’ım, diyor. Yaşlı, romatizmalı at, ikide bir sürçüyor, toparlanıyor, sonra çamura gömülüyor, silkinip ilerlemeye çalışıyor. Yağmur dinmiyor, toprak iyice cıvık hale geliyor. Saplanıp bir yerde kalmaları ya da bir ırmağın akıntısında boğulmaları ihtimali büyüyor.
Atın ve kendisinin kudretsizliğini gören Ayşe, yavrularına sarılarak ölmeyi artık fena bulmamaktadır. Asıl dehşetli korkusu, üç canlı yükü ile yaya kalmaktır.
Nihayet bu oluyor. Çöken, yan üstü uzanan mecalsiz attan çabucak iniyorlar. Zira felaket kafilesinden kopmak, Ayşe için bundan da korkunçtur. Geride kaldığını anlayınca, üç çocuğu birden taşımanın mümkün olmadığını görüyor, ikisini kurtarmak için birini feda etmek lazımdır diye düşünüyor. Hangisini?
Yanında, elinden tutmuş, dizine kadar çamura bata çıka yürüyen Ali’nin minik elini bırakmak istemiyor. Boynuna dolanan mecalsiz elleri çözmeye de cesareti yok. Kucağındaki ıslak, hareketsiz, sessiz bohça ona cansız gibi görünüyor. Soğuktan, sudan, havasızlıktan ölmüştür. Ananın ümidi, yaşamadığını anlayarak kundağı en az çamurlu, en az batak yere bırakıvermek. O kıyamet içinde Osman’a eğiliyor, ses duymamak ümidiyle dinliyor. Ama yavrusunun ılık ılık ağladığını duyuyor, eyvah, diyor.
Bir enkazı andıran kafile bata çıka ilerlemekte, kimi karanlığın içinde çamura gömülmekte, kimi üstüne basılarak ezilmektedir.
Ayşe hâlâ yükünü atamamıştır. Soluk soluğa, buz gibi ter içindedir. Ayaklarını çamurdan çekecek kudreti erimekte, kolları karıncalanmaktadır. O kadar ki, sol kolunun açılıp yükünü kendiliğinden bıraktığını bile anlayamıyor. Şimdi göğsünün üzerinde Ali vardır. Sanki uzun bir hasretten sonra birbirine kavuşmuşlardır.
Bir yandan da yağmur ve çamur içindeki kaçış sürüyor. Böyle birkaç saat mi, birkaç dakika mı koşuyorlar ya da öyle sanıyorlar. Ayşe tükeniyor, arkada bıraktıkları at gibi yere uzanıvereceğini anlayarak, haykırmak, birini imdadına çağırmak istiyor. Yine koşuyor ve aniden bir hafiflik, bir canlılık duyuyor Neden sonra anlıyor ki, boynundan sarılan zayıf, ufak kollar artık yoktur. Emine de dökülmüştür. “Çık sırtıma, sıkı sarıl sakın gevşeme Ali!” diyor.
Böylece kanının son ateşini yakarak, batıp çıkarak yuvarlanarak, ter ve gözyaşı yüzünü yıkayarak molasız yürüyor Ayşe. Ali’sini kurtarmış olmanın sevinci ile. Öbür felaketlere katlanıp ümitle yürüyor, kafileye yetişiyor, hatta onları geride bırakıyor. Seher vakti ay yıldızlı ıslak bir bayrak çekili küçük kasabaya varıyor. Yükünü bir cephane sandığının üstüne indiriyor.
- Kurtulduk Ali kalk! Kalk Ali! diyor.
Ali kımıldamıyor. Anne, saatlerdir bir ceset taşıdığını anlamıyor, anlamak istemiyor. Ali kalk kurtulduk diyor. Ayşe, gece yağan yağmur gibi dökülen gözyaşları içinde gülümsüyor.
Hizmetçi, donuk, fersiz, kuru gözlerini işaret ederek, “Bey” dedi “O günden beri ağlayamam. İstesem de gözlerimden yaş gelmez.”
Son günlerde beni en çok etkileyen yazı, hayatının uzunca bir dönemini sürgünde geçiren Refik Halid Karay’ın (1888-1965) Gurbet Hikayeleri’nde anlattığı bu tabloydu. Gözyaşı içinde okurken, bir yandan da yaşadığı acıları ne kadar çabuk unutan bir millet olduğumuzu düşündüm. Halbuki, en azından iyi zamanlarımızda sahip olduklarımızın kıymetini bilmek için Ayşe Ana’ların hikayesini bilmemiz gerekmiyor mu? Bu hikayelerin beyazperdeye taşınması iyi olmaz mı? Belki de bu sayede hangi etnik, ideolojik kimliğe sahip olursak olalım birbirimizi daha iyi anlar, ülkemizi aşkla sevebiliriz.

Sana Bir Mektup Yazmalı.....



Kelimeleri kanatlandırıp uçurmalı rüyalarına. Şiiri ellerine, hüznü gözbebeklerine, aşkı kalbine yazmalı. Sana bir mektup yazmalı. Yürek tutuşturan bir mektup yazmalı. Alnımı seccadem okşamalı. Dilimde dua, dudaklarımda kor olmalı, göz yaşlarımla ıslanmalı gece. Kıyam olmalı, rüku olmalı, secde olmalı. Hakka açılan eller olmalı. Ve sen olmalısın. Sevgi rahmettir. Kalbime doğmalı, kalbime dolmalısın.



Sana bir mektup yazmalı. Belki bozkırın ortasında tek ü tenha yalnız bir ağaç resmi çizmeli belki de tanklara karşı sapana yüreğini koyup fırlatan bir Filistinli çocuk fotoğrafı göndermeli. Sana Karkent kokan bir mektup yazmalı. İçinde uzun ince beyaz geceler, sessiz çığlıklar, göçmen kuşlar olmalı.

Sana bir mektup yazmalı. Sana Efendimi yazmalı. Bir gün o insanlığın iftihar tablosu hasırının üzerinde uyuyordu. Hz. Ömer geldi. O tablo rikkatine dokundu, nasıl dokunmaz ki öylece peygamberimize baktı bir süre. Efendim uyanmıştı. Yüzünde hasırın izleri vardı. Hz. Ömer dayanamadı nerdeyse ağlayacaktı. Efendim diye başladı söze. İran’da kisralar saraylarda yaşıyor. Sen ki peygambersin dedi. Sözünün arkasını getirmeden O Ay yüzlü konuştu. İstemez misin Ya Ömer dünya onların olsun ahiret bizim. Yineledi dünya onların olsun ahiret bizim...

Sana bir mektup yazmalı İçinde kelam olmalı... "Gerçek şu ki insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. Kural olarak başına bir kötülük geldiği zaman sızlanmaya başlar. Bir iyilik ile karşılaşınca da onu bencilce sahiplenip insanlardan uzak tutar. Ancak namazda bilinçli olarak Allah’a yönelenler böyle değildir ve namazlarında devamlı ve kararlı olanlar... "

Sana bir mektup yazmalı. İçinde şükür olmalı. Aşkı veren, sevmeyi veren rabbe şükür. Ve sen olmalısın, yine sen olmalısın. Sevgi rahmettir. kalbime doğmalı, kalbime dolmalısın.


SEN ve BEN...

?ui=2&view=att&th=1258c811c4f74dd0&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c811c4f74dd0&zw

SEN ve BEN...

Ellerimden tutsan…

Yeniden “bekle” desen ve bekleyecek kadar yüreğime su serpsen..

Susuzluğumu da sende fark ederim, suyu da… Nedir bu “ben”liğimdeki “ben” sevdası bana yol göster.

Terk etme beni, lâyık olmasam da, aç bana yüreğini ve denizlerini…

Yüzüm yok! Bu çırpınışlarda daralır yüreğim.

Yüzüm yok! Yine de sevmeni beklerim.

Yüzüm yok! Ben umudu senden öğrendim.

Sanmayın yüreğim durgun deniz, içimde bir Mûsa ve bir Firavun yaşar, benden çok ev sahibi…

Damarlarımdaki kan kadar kırmızıdır sevdam ve yüreğim bu sevdaya yanar.

Çelişkili ömrün son demlerinde koysam da bu savaşın adını, yine de ararım yalnızlığımda dostun kapısını…

Bir sır mıdır bu insanın içine akıtılan? Ve bu sırrın doğum sancısı mıdır bendeki başlayan?

Doğrulmak ve yeniden Mevlâ’ya ulaşmak için mi bu buram buram hüzün?

Ve sen..

Ellerimden tutsan….

Yeniden “sabret” desen ve sabredecek kadar sadrıma huzur versen…

Sonra ağlasam… Bu çaresiz ateşlenmelerimin ilacını sende bulsam… Bir yangın makamı bu kadar mı öfkeli eritir içimi? Bir sevda bu kadar mı özlenir?

Tövbeler ve tövbeler… Bu dönüşler korkarım kolay olmayacaktır… Puslu yılların ardından ölsem ve yeniden senin yolunda dirilsem…

Söyleme, lâyık olmadığımı n’olur söyleme…

Yokluğunda çok yandı, belki adam olur bu yürek şimdi seninle ...

Ardından attığım adımlar kadar yol gitmişim hayatta… Senin ismini duyduğum kadar sesler kıymetlenmiş… Ve seni andığım kadar zaman günahlara “dur” demiş…

Karanlıklar vadisisinde kalbim, bir kibrit yakmanı beklerim.

Neresindeyim bu hayatın ve senin kalbinde miyim?

Alır beni bu esen düşünce rüzgarı ve iklimlerim yokluğunda acıtır ve üşütür içimi…

Yalnız sende var yüreğimin nefesi…

Bil ki, ben âcizim; bil ki hatalarımla dolu yüreğim ve çaresizim…

Sen…

Tutsan ellerimden…

Yine içime baksan ve titrese tüm benliğim taa ki son nefesime kadar…

Sonra değişse tebessümlerim... Bir hikayesi olsa çilelerimin..

Seni anlatsam… Anlatsam… Anlatsam..

Yer-gök beni arasına alsa… Kâinatı okusam...

Açsan ellerinle perdelerimi ve şereflensem dost cemali ile…

Bir yangın bu kadar mı güzel olur şimdi?

Ruhlar hapishânesiymiş ya dünya, sen beni kurtarsan…

Kalbimin kilidini tek bakışınla kırsan!..

Sevginin derinlerinde yalnız seninle kaybolsam…

Bir ömür bu, bitmeye adanan… Bir insanım ben, kendini tanımayan!

N’olur… Söyleme layık olmadığımı!. Sen de beni bırakıp gitme…



Sevgim, tek gerçeğim!..

Bu yolda imanımın derdindeyim
ve yine tek senin izindeyim,
tek senin kapında dizüstü çökmekteyim
ve yalnızca “gel” demeni beklerim…

 
 
 
 ?ui=2&view=att&th=1258c82aed43b0b2&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c82aed43b0b2&zw

BILIYOR MUSUN SEN KIMSIN

?ui=2&view=att&th=1258ca26c4683f9e&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258ca26c4683f9e&zw

BILIYOR MUSUN SEN KIMSIN
SEN,
“Siz insanlar için çikarilmis en hayirli bir ümmetsiniz, iyiligi emreder,
kötülükten vazgeçirmege çalisirsiniz.. Çünkü ALLAH’a inaniyorsunuz..”
Fermaninin sahibisin!..
SEN,
“Alemlere rahmet olarak gönderilen” ve dehsetli mahser günü herkesin “Nefsi!
Nefsi!” diye cirpinacagi bir zamanda, secdelere kapanip; “Ümmetimi isterim
Ya Rab!.. Ümmetimi bagislamadikça kalkmam” diye feryad edecek olan Habib-i
Kibriya’nin ümmetisin!..
SEN,
Resulullah’in ashabina; “Orduya yardim ediniz” dedigi zaman, bütün servetini
alip getiren ve Peygamberin “Cocuklarina ne biraktin?..” sorusuna; “ALLAH’i
ve Resulünü biraktim Ya Resullullah!” cevabini veren Hz. Ebubekir’in
yolundasin!..
SEN,
Devlet reisi oldugu halde, ici su dolu bir tulumu sirtina yüklenerek halk
icinde dolasan ve oglunun; “Babacigim, niçin böyle yapiyorsun?” sorusuna;
“Oglum! Nefsimi biraz begenir gibi oldum.. Onu zelil etmek, gururumu kirmak
istiyorum” diyen Koca Ömer’in izindesin!
SEN,
Müslümanlar arasinda acligin ve kitligin hüküm sürdügü bir zamanda Sam’dan
kendisine ait zeytinyagi, üzüm ve bugday yüklü olarak gelen bir deveyi
yükleriyle beraber yoksullara tasadduk eden Hz. Osman’in ardindasin!..
SEN,
Cebinde bulunan 4 dirhem servetin 1 dirhemini gizlice, 1 dirhemini açikca, 1
dirhemini gece ve kalan 1 dirhemini de gündüz , kimsesizlere sadaka olarak
veren ve ALLAH Resulünün; “Neden böyle yaptin ?”sualine “Belki ALLAH
bunlarin birini olsun kabul eder düsüncesiyle diyen Hz. Ali’yi takip
edensin!
SEN,
ALLAH yolunda cihada cikan ve karsisinda ATLAS Okyanusunu görünce, devesini
dizlerine kadar denize sürerek, kilicini cekip; “Ya Rabbi! Sahid ol! Önüme
su ucsuz bucaksiz derya cikmasaydi senin sanini daha ileriye götürürdüm!”
diyen mücahidlerin pesindesin!..
SEN,..selam ve dua ile....
 
 

VE KAPI ÇALMAZ


 
?ui=2&view=att&th=1258caf920cd895a&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258caf920cd895a&zw

Kapı Çalar... Sabahın erken saatlerinde... Açarsınız. Sütçünüzdür gelen. Sütçünün litreliğinden kabınıza dökülen beyazlıkta sabahın güzelliğine kavuşursunuz. Gözünüzde pırıl pırıl bir sabah kahvaltısı canlanır. İçinizden "Bugün kahvaltıyı bahçede yapayım" diye geçirirsiniz...

Kapı Çalar... Gelen postacıdır. Kucağında büyükçe bir paket. Uzattığı kağıda imza atarsınız. Daha önceden ısmarladığınız kitaplara kavuşmanın sevincini yaşarsınız. Zaten tatilde olduğunuzdan bu kitaplara çok ihtiyacınız vardır. "Artık canım sıkılmayacak" deyip keyiflenirsiniz. En çok merak ettiğinizi alıp şezlonga uzanırsınız..

Kapı Çalar... Kapıya koşarsınız. Yıllardır görmediğiniz bir dost gelmiştir. Sevinirsiniz. Sohbetleriniz saatler boyu, hatta bütün gün sürer. "Yaşamak ne güzel "dersiniz içinizden. Hele böyle dostlar varken..

Kapı Çalar... Çalmadan içiniz titremiştir zaten "O" dur gelen. Yüzyıllardır bekliyormuş gibi koşarsınız kapıya. Oysa dün gece ayrılmışsınızdır. Teninin tuzu hala dudaklarınızda, kokusu burnunuzda, sesi kulaklarınızdadır. "Nerede kaldın?"dersiniz. "Öyle özlemiştim ki ..." Sarılırsınız bir daha kopmamacasına, öpersiniz doyasıya, hayır hayır doyamamacasına.

Kapı Çalar... Dürbünden bakarsınız. Kimseyi göremezsiniz. Dönüp yeniden koltuğa gömülürsünüz. Bir daha çalar. Bakarsınız, yine kimse yok, tam o sırada bir daha çalınca kapıyı açarsınız. Komşunuzun oğlu, elindeki sopayla zile uzanmakta. Meğer tuzları bitmiş. İçeriden tuz getirirken kendi kendinize söylenirsiniz. "Elbette göremem. Keratanın boyu bir metre.." Bu küçük hadise neşelendiriverir ortalığı....

Kapı Çalar... Düşüp bayılacak kadar şaşırırsınız. Askerdeki oğlunuz haber vermeden izne çıkmıştır. "Oğlum benim.." diye hasretle kucaklarken göz yaşlarınızı zaptedemezsiniz. Mutluluğunuz oğlunuzun izni kadar uzar... Kapının her çalışında sanki mutluluğa koşmaktasınız. Huzur tüter gözlerinizden. Her sessizlikte kulaklarınız zil sesi arar...

Ve kapı çalmaz. O gün en büyük misafiriniz gelir. Adeta kapıyı kırmıştır. Alıp gider sizi, şaşırırsınız. "Niye haber vermedi?" diye içinizden geçirirken; "Doğduğundan beri zile basmaktayım" der. Bir şeyler söylemek istersiniz o an. Ama o andan sonra diliniz dönmez. Ölüm sessiz sedasız gelivermiştir...
 
 
 


YA RABBİ!..

?ui=2&view=att&th=1258c9875f2715ac&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c9875f2715ac&zw


                               ?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw
 
 

Ya Rabbi!
Eğer imanıma bir şüphe girmiş ben de ondan tövbe etmemişsem ihlasla derim ki : Allah'tan başka yaratıcı yok, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
Eğer bilmeden Müslümanlığıma küfür karıştırmışsam, derim ki: Allah birdir, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
Eğer Allah'ı birlememe şirk girmişse, ben de bunun farkında değilsem ihlasla derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
Eğer bilmeden seni tanımamda yanlışım varsa derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
Eğer bilmeden amelime riya ve kendimi beğenme duyguları karışmışsa derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
Eğer farkında olmadan kalbime küçük ve büyük günahların fitnesi girmişse derim ki: Allah bir, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.

Ya Rabbi!
İmanımı gönülden tazeleyerek, ihlasla derim ki: Allah'tan başka ilah yoktur, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın Resulüdür.
Ey diri olan!
Ey ebedi var olan!
Ey izzet ve ikram sahibi olan!
Ey gücün, şerefin ve büyüklüğün sahibi olan Allah'ım!
Halimi düzelt, işlerimi güzelleştir, beni bela ve fakirliğin acılarından koru, düşmanların şerrinden, şeytanın aldatmasından, nefsin arzularından, saptıranların saptırmasından beni koru ey Rabbim!

Ya Rabbi!
Beni çok ibadet eden salihlerden ve şükreden zenginlerden eyle… dini ve dünyevi bütün işlerimi düzene koy. Hayırlı nimetlerimi sonuna erdir.

Ya Rabbi!
Ömrümün son zamanlarında, ölüm anında kalbimi ve dilimi imanla doldur. Bana son anda; şehadet ederim ki, Allah birdir ve yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O'nun elçisidir demeyi nasip et.
AMİN
 
 
?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw ?ui=2&view=att&th=1258c99d10c36366&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c99d10c36366&zw
 

"Kimsesiz kimse yok, herkesin var kimsesi,Kimsesiz kaldık medet ey, kimsesizler kimse

?ui=2&view=att&th=1258c8daf76253b7&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c8daf76253b7&zw


 "Kimsesiz kimse yok, herkesin var kimsesi,Kimsesiz kaldık medet ey, kimsesizler kimse

Allahım!
Sen' den dünya ve ahirette af ve afiyet diliyoruz. Her türlü semavi ve arzi afet ve belaları üzerimizden uzaklaştırmanı istiyoruz.

Allahım!
Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz hatalarımızı, günahlarımızı bağışla. Bizlere merhamet buyur. Şüphesiz Sen merhametlilerin en merhametlisisin.

Allahım!
Kalb katılığından, gafletten, dalaletten, zilletten, miskinlikten, küfürden, fısktan, nankörlükten, riyadan, sadece Sana sığınırız. Sen bizleri koru. Güç yetiremeyeceğimiz bela, fitne ve musibetlerle bizi imtihan eyleme Allahım!

Allahım!
Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doyma bilmeyen nefisten, yaşarmayan gözden ve icabet edilmeyen duadan sana sığınırız. Bildiğimiz ve bilmediğimiz şeylerin şerrinden Sen bizleri koru Allahım!

Allahım!
İhsan buyurduğun nimetlerini geri almandan, azabının ansızın gelip çatmasından, gazabına sebep olacak şeylerden Sana sığınırız.Bizlere yol göster Allahım!

Allahım!
Sana itaat edilir, Sen karşılığını verirsin; Sana isyan edilir, Sen bağışlar ve af edersin, darda kalanlara icabet eder, zararı, sıkıntıyı ortadan kaldırıp, hastalara şifa, dertlilere deva verir, günahları bağışlar, tövbeleri kabul edersin. Sen bizlerin dualarını kabul buyur Allahım!

Allahım!
Sen ölümlerin en güzeli ile bizi huzuruna al Allahım! Ölümümüzü her türlü şerden kurtulup rahata erme vesilesi yap Ya Rabbi! Allahım! Bizleri Sen' i çok zikreden, Sana çok şükreden, Sen' den çok korkan, Sana çok itaat eden, Sana karşı saygı ile dopdolu olan, ahu efgan edip dua dua yalvaran ve durmadan Sana teveccüh eden kullarından eyle.


Allahım!
"Kimsesiz kimse yok, herkesin var kimsesi,
Kimsesiz kaldık medet ey, kimsesizler kimsesi"

Güç ve kuvvet ancak kendisine has olan yüce ve büyük Allahım! Mahlukatın adedince, Zatının rızası, arşının ağırlığı ve kelimelerinin mürekkebince Hz. Muhammed (sas) ve O' nun ehli ve ashabı üzerine salat eyle.

Ey Merhametlilerin en Merhametlisi! Bela ve musibetlerin sağanak sağanak üzerimize yağdığı, ardı arkası kesilmeyen depremlerle inim inim inleyip çaresiz kaldığımız şu günlerde, çaresizlerin yegane çaresi Sensin deyip Sana yalvarıyor, halimizi Sana arz ediyoruz. Celalinden cemaline, kahrından lütfuna sığınıyoruz. Bizim Rabbimiz Sensin. Sen, bizleri semavi ve arzi musibetlerin eline teslim etmeyecek kadar merhametlisin. Bizleri her türlü kötülüklerden muhafaza buyur!
 
 
?ui=2&view=att&th=1258c8f058b9d789&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c8f058b9d789&zw 
 
 

Tut beni ALLAH'ım, tut ki, edemem Sensiz


?ui=2&view=att&th=1258c6f8bb1f79d3&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c6f8bb1f79d3&zw
Tut beni ALLAH'ım, tut ki, edemem Sensiz

Rabbim, çaresizliğimi bileli çok olmadı... Çok olmadı eşiğine kapanıp
gözyaşı dökmeyi isteyeli.. Olmuyor Allah' ım.. Bir şeyLer hep eksik
kalıyor. Sana gelirken, Sana gelmekten başka yolum olmadığını bilerek,
gelirken.. Bir şeyler eksik.. Güzergâhım engebeli..
Issız..
Düşsem
tutan olmayacak.. Yorgun başımı dayasam bir dağa, üzerimden yol
geçecek. Kimse görmeyecek beni Rabbim. Kimse kimsenin derdi değil,
benim Rabbim Sensin.. Atarsan beni tutacak yok, bırakırsan düşerim...
Ben..
Cümlelere küçük harfle başlayıp, büyük harfle bitirmeyi marifet
sanan zavallı..
Oysa nokta koymayı bile bilmiyorken...
Ve sadece
lüzumsuz ne varsa, ne varsa zayi ettiren, yiyip bitiren ne varsa onu
seçen.. Düşüp düşüp düşerken... Hep düşerken uslanmadan yine de
düşmeyi tercih eden..
Nefisperest...
Ben...
Uyandır beni rehavetimden.. Günhkârım, utanç içinde kızarıyor
yanaklarım huzurunda.. Senden istemek ağır geliyor, ama başka kapım
yok... Gidecek kimse yok, kalakalıyorum karanlıklarda...
' ALLAH' ım...'
Yaratan, rızık veren, yol gösteren... Rahmetini kimseden esirgemeyen
Rabbim.. Düşe kalka kanamışken, yitmişken.. bitmişken.. Senin sözlerin
yetişiyor imdadıma:
' Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var'
Ama öyle ağır ki omuzlarım, öyle ağırlaşmış ki parmaklarım; ellerimi
semâya döndüremiyorum... Ellerim kızarıyor.. Kalbim kanıyor.. Aciz,
gafil, günahkar gözlerim utanıyor.. ' Ya beni istemezse..?' diye
çırpınırken sözlrim.. Yine Sen yetişiyorsun imdâdıma.. Kimim var ki
zaten, Senden başka..
' Bana dua edin, icâbet edeyim'
Sana, sana güvenerek geliyorum Allah' ım... ' Beni bırakma, uçurumlara..'
' tut ki... Edemem Sensiz'
yer Senin, gök Senin.. ben Senin.. yollar Senin.. bana en yakın
bildiklerim Senin.. Sen istemezsen kime giderim? Düşsem kim tutar
elimden? Kim sarar yaralarımı?
Rabbim gözyaşlarım kupkuru, ama yüreğim ıslak Rabbim..
Ağlayamadığım
için utanıyorum, günâhlarımı dökemediğim için.. Ağırlığımı taşıyamıyor
güçsüz bedenim, belim bükük bu yüzden.. Sırtımda hata kamburum..
Alnımda gaflet çizgileri.. Yüzüme bakılası değil...
Ama senden başka kimim var benim? Kime giderim?...
' Tut beni Allah' ım, tut ki, edemem Sensiz...' amin amin aminnn selam ve dua ile.....
 
?ui=2&view=att&th=1258c714a7f7bd4e&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1258c714a7f7bd4e&zw