Her şeyin sahibi ve maliki, her şeye kadir, sonsuz kerem ve ihsan sahibi Cenab-ı Allah’a sonsuz hamdler olsun.
Kâinatın sertacı, merhamet ve heybet peygamberi Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya; Onun pak ehl-i beytine, seçkin Sahabelerine ve tüm takipçilerine salat ve selam olsun.
Beşer olarak şu imtihan dünyasında önümüzde var olan engelleri aşabilmek için Allah’ın rahmet ve inayetine çok muhtacız. Hayatımızda attığımız adımların, yaptığımız işlerin, niyet ve beklentilerimizin Allah’ın rızasına uygun olması elbette akıbetimiz açısından çok yararlı olacaktır.
Allah’ın rızasını kazandıracak bir hedefe ulaşabilmek için her işin hayırlısını Allah’tan arzulamalıyız ki, sıkıntıları aşabilelim. O’nun rahmet ve ihsanı olmadan soluk alıp verme imkânına bile sahip olmadığımızı unutmamalıyız.
Mademki, her durum ve şartta Onsuz istikametimize ulaşamıyoruz, bu durumda daima O’na sığınmalı ve O’nunla aramızda manevi bir bağ kurma yoluna gitmeliyiz. Bu bağı kurmak için de O’nu hep hatırlamak ve O’ndan yardım talep etmek zorundayız.
Maddi ve manevi bütün işlerimizde ilahi rızayı kazandıracak etken elbette hayırlı neticeler getirmesine bağlıdır. Beşer olduğumuz, nakıs olduğumuz, aciz olduğumuz ve kıt imkânlara sahip olduğumuz için hayır ve şerri belirlemede yetersiz kalmaktayız. Bu zaafiyetlerimizden dolayı yapacağımız tüm iş ve meşguliyetlerde hayırlı olanı Cenab-ı Allah’tan arzulamalıyız ki, saplantılara girmeyelim ve beklentilerimize ulaşmadık diye bunalımlara ve isyanlara yönelmeyelim.
Asr-ı Saadet döneminde Peygamber Efendimiz’in sahabelerine ve ümmetine yaptığı tavsiyelerden biri de şudur:
Herhangi bir işe girişmeden (evlilik, ticaret, seyahat v.s. gibi) önce o işin hayırlı olmasını Allah’tan talep etmeleridir. Buna ‘İstihare’ denir.
Herhangi bir işe girişmeden (evlilik, ticaret, seyahat v.s. gibi) önce o işin hayırlı olmasını Allah’tan talep etmeleridir. Buna ‘İstihare’ denir.
İstihare, hayır talep etmektir. Yani yapılması düşünülen işlerin hayırlısını Allah’tan istemektir.
Hz. Cabir (r.a.)’den şöyle rivayet edilmiştir: “Resulullah(s.a.v.) bize Kur’an’dan bir sure öğrettiği gibi, her işte istiharede bulunmamızı öğretirdi. Derdi ki: ‘Biriniz bir şey (iş) düşündüğü zaman farz dışında iki rekat namaz kılsın sonra da şu duayı okusun ve ihtiyacını dile getirsin:
“Allah’ım, ilminle senden hayır diler ve kudretinle takdirini beklerim. Büyük lütfundan isterim. Çünkü Sen takdir edersin, ben takdir edemem, Sen bilirsin ben bilemem. Sen görünmeyeni bilirsin. Yüce Rabbim ikramını istiyorum. Ben acizim, Sen ise her şeye kadirsin.
Allah’ım bu işin benim dinim, geçimim ve akıbetim için hayırlı olduğunu biliyorsan bunu bana takdir et ve onu bana kolay kıl. Sonra da onu hakkımda mübarek kıl. Eğer bu işin benim dinim, geçimim ve akıbetim için şerli olduğunu biliyorsan, onu benden çevir ve beni ondan uzak tut. Hayırlı olan ne ise bana onu takdir et, sonra da takdir ettiğini bana sevdir.
Bu duadan sonra yapacağı işi zikrederdi.”(1)
İstihare namazı ile duası Resulullah (s.a.v.)’ın sünnetindendir. Mübah olan her iş için istihare yapmak müstehaptır. İstihare eden kişi istihare ettikten sonra kalbinin meylettiği şeyle amel eder, onu yapar. Bu konuda Allah’ın takdirine razı olur. İstiharede bulunmaya teşvik eden birçok hadis rivayet edilmiştir:
“Allah’a istihare etmek, kişinin saadet vesilelerinden biridir.”
“İstihare eden, zarara düşmez.”
“Allah’ım, bana hayır ver ve benim için hayırlı olanı seç.”(2)
Bazı alimlere göre istihare duasından sonra abdestli olarak kıbleye yönelerek yatanın rüyasında beyaz veya yeşil görmesinin, niyetindeki şeyi yapmasının hayırlı olacağına; siyah veya kırmızı görmesinin de hayır değil, şer getireceğine işaret ettiğini söylerler. Allah en iyi bilendir.
Aslında bu hayır duasında ısrar etmekten kasıt, işlerin sonucunu hayrı en iyi bilen Allah’a havale etmektir. Çünkü insan, neyin kendisine hayırlı ve neyin de kendisine şerli olduğunu bilemez. Bunu ancak Allah bilir. Nitekim Cenab-ı Allah şöyle buyuruyor:
“Hoşunuza gitmediği halde savaş, üzerinize farz kılındı. Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır. Ve olur ki, sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (3)
Evet, Mü’min için her iş ve meşguliyette en hayırlısını Allah’tan talep etmekten başka çıkar yol yoktur.
Kimileri Allah’tan evlat ister; ama evlat rahmetten uzak, hayırdan uzak ise ana-baba için çekilmez bir sıkıntı ve ızdırap olur. Hayırlı evlat ise dünya ve ahiret saadetine bir vesile olur.
Kimileri Allah’tan mal, servet, daire, araba ister; ama bu mal hayır namına kullanılamıyorsa, fakir ve mazlumları hor görme vasıtası oluyorsa dünya ve ahiret hüsranına sebep olur. Kişiyi davaya hizmetten alıkoyan, bencillik ve sefahate sürükleyen maldan hiçbir hayır beklenemez. Hayırlı işlerde kullanılamayan bir mal, kişinin üzerinde ağır bir yük olmaktan başka bir şey değildir.
Kimileri Allah’tan eş ister; ama seçilen eş Allah’ın lütfettiği hayırlardan mahrum ise, o eş ile kurulan yuva dert ve çile mekânına dönüşür. Hayırlardan mahrum biçimde kurulan yuvalar, huzur ve saadete hasret kalırlar.
Kimileri iyi bir geliri var diye bir işe girmek ister; ama istenen iş Allah’ın rahmet ve ikramından uzak, hayır kapılarına kapalı ise o iş kişiye adeta bir zehir olur, inanan bir kişi için korkunç bir kâbus olur. Hayırdan uzak bir iş, bazen dalalete sürüklenmenin bir vasıtası, bazen de hizmeti terk etmenin başlangıcı olur. Kişiyi Allah’tan uzaklaştıracak bir işten ne hayır beklenir?
Kimileri bir makama ulaşmak ister; ama o makam Allah’ın takdir ettiği hayırdan mahrum ise, ebedi hüsranın bir basamağı olur. Bir makam hayırdan uzak ise zulüm ve zorbalık vasıtası, kibir ve gururun kaynağı ve adaletsizlik örneği olur. Eğer bir makam Allah’ın rahmet ve hayrı ile elde edilmişse, adaletin sembolü ve davaya hizmetin en büyük vasıtası olur.
Kimileri Allah’tan uzun ömür ister; ama o ömür hayırlardan mahrum ise günah ve kötülüklerin birikmesi için bir vasıta, ebedi saadeti kaybettirecek bir araç olur. Hayır namına kullanılamayan bir ömür ahirette kaybetmenin ve hüsrana uğramanın yolunu açar.
Velhasıl tüm isteklerimizde hayırlı neticeler elde etmek, en büyük gayemiz olmalıdır. Küçük-büyük tüm işlerimizde hayırlısını dilemek, hayatta vazgeçemeyeceğimiz bir vasfımız olmalıdır. Özellikle çirkinliklerin, maddeperestliğin, zulüm ve tuğyanların had safhaya ulaştığı günümüzde; işlerimizin, eylemlerimizin, faaliyetlerimizin, hizmetimizin, konuşmalarımızın, tüm tutum ve davranışlarımızın hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni etmek boynumuzun borcu olmalıdır.
Kâinatın önderi, rehberimiz Muhammed Mustafa(s.a.v.)’nın devamlı yaptığı ve yapılmasını tavsiye ettiği “istihare” gibi değerlerimizi önemsemek ve hayatımızın her alanında uygulamak, elbette hayırlı neticeler getirecektir.
Allah’ım senden; hayırlı bir ömür, hayırlı evlatlar, hayırlı bir makam, hayırlı bir ilim, hayırlı bir gelecek, hayırlı bir akıbet, hayırlı bir eş, hayırlı bir iş, hayırlı bir mal, hayırlı bir hizmet ve hayırlı bir mücadele istiyoruz.
Allahım! Resulün Muhammed (s.a.v.) senden hangi hayırlı şeyleri istemişse, biz de senden o hayırlı şeyleri istiyoruz. Resulün Muhammed (s.av.) hangi şerlerden-kötülüklerden sana sığınmışsa, biz de o şerlerden Sana sığınırız. Yardımcımız ve dostumuz ancak Sensin. Bütün hayırlı işlerde bizleri başarılı kıl. Kötü istek ve emellerimizden bizleri uzak tut. Her şeyin hayırlısını nasib et.
1)Buhari-Davat (48)2)Kütüb-i Site (3091)
3)Bakara: 216
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder