Dünyada müminin misali, ana karnında bulunan cenine benzer. Çocuk anasından doğar doğmaz ağlamaya başlar. Ama annesi onu emzirmeye başlayınca ağlaması kesilir. Bir mümin ölüp Hakk’a kavuştuğu zaman bir daha dünyaya dönmek istemez. Tıpkı anne karnına dönmek istemeyen çocuğun hali gibi.
Mevlâna Celâleddin Rûmî k.s. Hazretleri bu hali şöylece misallendirmiş :
Bir çocuk anne karnında iken, onun nazarında alemlerin en genişi bulunduğu yerdir. Çocuk bundan daha büyük bir meydan bilmiyor, daha geniş bir mekân tanımıyor. Ne zaman ki Allah’ın emriyle anne karnını terkedip dünyaya doğuyor, görüyor ki dünyanın genişliği nerede, anne karnının genişliği nerede? Anlıyor ki, anne karnında bildiği ilim, genişlik mefhumu, dünyayı gördükten sonra çok küçük ve yanlıştır.
Hz. Mevlâna, ahirete doğmak üzere olan bizlere şöyle sesleniyor:
Ey insan! Sen dünyayı anne karnındaki çocuk gibi seviyorsun. Zannediyorsun ki, bu dünya senin nazarında, senin ilminde mekânların en büyüğüdür. Bu dünyadan çıkmak istemiyorsun. Bilmiyorsun ki, eğer dünyayı Allah rızası için iradenle terk ederek dünyevî alemden uruc edip yükseldiğin zaman, on sekiz bin alemin genişliğini görünce, anne karnı nasıl önceleri bir çocuğa en geniş meydanken doğduktan sonra onun küçüklüğünü anlıyorsa, sen de dünyanın anne karnı kadar küçük olduğunu görürsün.
İşte, dünya hayatını nimet olarak bilip Allah yolunda gitmeyen kimse için dünya çok geniş bir meydandır. Ama Allah için sefer edecek, ölümle değil de iradesiyle sefer edecek insanlar için dünya anne karnının genişliği kadardır. Bu yolculuk hepimiz için vâkidir, bütün Ümmet-i Muhammed seferîdir.
Seferî bahsi iki kısımdır:
- Fıkıh hükümleri mucibince seferî olmak vardır. Seferîlik denilen bu hal, bir müslümanın 90 kilometrelik yola çıkmasıdır ki, bunun hükümleri fıkıh ve ilmihal kitaplarında açıklanmıştır.
- Bir seferîlik daha vardır ki, buna göre ister mekân değiştirilsin, isterse değiştirilmesin; insan evinin dışına dahi çıkmasa, bütün müslümanlar , bütün insanlık seferîdir. Bu seferîlik, kalpten alem-i melekûta olan seferîlik halidir. Bu, nefsin karanlığını terk etmek suretiyle nuranî kalp ile Allah’a olan seyirdir. Bütün insanlar, Allah’a inansın-inanmasın, bu seferi yapmak için gönderilmiştir.
Fıkıhta seferî hükmünde olanlara nasıl kolaylıklar varsa, Allah için seferî olanlara da elbette kolaylıklar vardır.
Müminlerin emiri Hz. Ömer r.a. şöyle demiştir: Kendim işittim, Rasulullah s.a.v. buyurdular ki:
“Ameller niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan odur. Hicreti Allah’a ve Rasulü’ne yönelik olanın hicreti Allah’a ve Rasulullah’adır . Hicreti, eline geçireceği bir dünyalık menfaate veya nikah edeceği bir kadına yönelik ise, hicreti gaye edindiği şeyleredir.”
Seferin zorlukları vardır, fakat bazı kolaylıklar da yanında gelir. Dört rekâtlık namazlar iki rekât kılınır. Allah yolunda seferî olanlara da Allah’ın kolaylığı vardır, lütfu ve ihsanı vardır. Bu lütfu ve ihsanıyla evliya-yı izamı seferde ona yoldaş eder.
Dünya seferinde olan kişi, kesesini yoldaş edinir, yanına pasaportunu alır, arkadaşlarını yoldaş eder. Ama bunların sağladığı imkan, verdiği genişlik sınırlıdır. Kim Allah için sefer eder, kalbini Allah’ın azametine çevirirse, Allah’ın kolaylığı ve yardımı vardır. Bu kolaylıklardan birini şu hadis-i şerif haber veriyor: “Kim bildiğiyle amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir.”
Şu halde Allah için sefer edenin vekili Allah’tır. Yardımı O’ndan gelir, feyzi O’ndan gelir. Ama seferin meşakkati olduğu için bir kılavuza ihtiyaç vardır. Elbette Allah için de kılavuz aramak lazımdır. Allah için seferin kılavuzları enbiya-yı zîşandır, onların vârisleri olan evliya yı izamdır, ulema-yı kiramdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder