Sevmeyi öğreten sevgililer sevgilisine

Temiz yaşadı. Temiz insandı. Rabb’ine tertemiz gitti. İçi temiz, üstü temizdi. Uzuna yakın orta boyluydu. Yüzü çok güzeldi. Mekke’de 13 yıl, Medine’de 10 yıl boyunca karanlıkları aydınlığına çevirmeye çabaladı.Yaşı 63′e vardığında yorgundu. Yılların yorgunluğu yüzünde değil belki ama vücudunda hissediliyordu.Bazen dalıyordu. Belki Uhud’da kaybettiği amcasını hatırlıyordu. Kulakları kesilen, vücudu parça parça edilen Hamza’sını. Belki de hicrette attan düşürülüp dört aylık çocuğunu kaybeden ve Medine’de uzun süren hastalıklı yaşamından sonra kaybettiği kızı Zeyneb’ini hatırlıyordu. Bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey vardı, o da dostunu, Rabb’ini çok özlemişti.
Şerefli başını Medine’de, sevdiği eşi Hz. Aişe’nin dizinde Rabb’ine teslim ettiğinde hayal bile edilemeyecek büyük işler başarmıştı. Mevláná’nın dediği gibi: “Tasalanma! O kaybolmadı. Bütün bir álemdir O’nda kaybolan.”* * *Mütevazıydı. Kuran O’nun tevazuuna şahittir. Bir seferinde, “Beni İsa gibi uçurmayın. Ben Mekke’de kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” diyecektir. Şu ayeti tefsir eder gibi: “De ki! Ben sadece sizin gibi bir beşerim; sadece bana ilahınızın tek olduğu vahyolundu. (Fussilet, 6)Şakacıydı. İhtiyar bir kadın, cennete gidip gitmeyeceğini sorduğunda şöyle cevap verecekti: “Hayır, cennette ihtiyar kadınlar bulunmaz!” Kadının yüzünün üzüntüyle gerildiğini gördüğünde ise tatlı tatlı gülümseyecek ve “Orada yeniden gençleşeceksin. Bu halinle değil, genç halinle cennette olacaksın” buyurarak en zirvedekilerin nasıl sımsıcak olmaları gerektiğini öğretecektir.* * *Muhteşem bir sevgiyle sevildi. Şairler O’nu anlattılar. Mısraların en zarif yerinde ona gözyaşları akıttılar. Büyük şair Senai, bu sevgisini şu dizelerle haykıracaktır:“Rüzgára sordum! Neden Süleyman’a hizmet ediyorsun. Bana cevap verdi: O’nun mühründe Ahmed’in adı yok mu?”Ya Yunus. Bizim olan, bizden olan Yunus, O’nun yattığı toprağa hasretini bakın nasıl haykırıyor:“Medine’de Muhammed’i görmek isterdim ağlaya ağlaya.”Başka bir şair, O’nunla bütünleşmenin arzusunu;“Medine’nin Sultanı. Sen fakirlerin dostusun.Beni de elleri boş olarak gönderemezsin” sözüyle dile getirirken, Medine ziyaretinin günahların affına bir yol olacağına imanını dillendirmek ister.Çağdaş bir gönül insanının şu sözleri az mı güzel:“Sana áşık oldu İsa, gıpta etti sana Musa.”* * *Hz. Muhammed’i(SAV) ne kadar tanıyoruz. O’nu tanımaya gayret ettik mi hiç önyargılardan sıyrılarak. Adını vereceğim Batılı filozof, tarihçi, edebiyatçı veya aydınlardaki hoşgörülü bakışı bazen kendi aydınlarımızda göremediğimizden burkulmuyor değiliz.Prusyalı devlet adamı, modern Alman devletinin kurucusu Prens Otto Von Bismarck (1815-1898) O’nu anlatırken, “Seninle aynı asırda bulunamadığım için üzgünüm ey Muhammed! İnsanlık senin gibi bir şahsiyeti bir daha göremeyecektir” diyecektir. Thomas Carlyle (1795-1881), J.Devanport, Jean Paul Roux, Fransız Alphonse Marie, Louis Le Martine, Prof Edovard Montel, Dr. Steingas, Dr. Eratsen; Katolik ilahiyatçı Prof. Haus Kung, 1927 Hukuk Kongresi Başkanı Shebol, Fransız felsefeci Louis Lavalle ve daha niceleri…Ama belki en çarpıcı olanları; yattığı hastaneden dostuna gönderdiği mektubunda, “Bana Kuran-ı, Kant’ın ve Hengel’in kitaplarını getir” diyen Dostoyevski veya Hz. Peygamber’in hadislerini derleyen ve O’na imanını haykıran Rus yazar Tolstoy’dur. Hepsi Hz. Muhammed’e(SAV) hayranlıklarını ilan etmişlerdir.sevgiyle bakmamı öğreten Peygamberime sonsuz salat ve selam olsun

Hiç yorum yok: