NASİBİN KOKUSU



EnclosedLoversGift_TheBegining_by_IrondoomDesign

Biz ayetlerimizi ufuklarda ve kendi nefislerlerinde onlara göstereceğiz.(41/53). Ölüyken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nur verdiğimiz kimse..(6/122) O onları sever ve onlar da O’nu severler. (5/54)

Söz düştü!

İnsan kelimelerin tadını unuttu!

Ve o, varlıkla olan derin yakınlığını kaybetti!

Hızla değişen değerler, yaşam tarzları artık hayatı kökleri ötelerde olan çok ciddi bir faaliyet alanı olarak görmekten çoktandır vazgeçti. İnsan sadece hızla değişen oyunlar kurup oynuyor yada bu oyunları sadece seyrediyor. Olgunluk, yerini hiç bitmeyen bir ergenliğin uçarı neşesine ve denetimsizliğine bıraktı.

Kemal gizlendi insanın bu yeni hayalî dünyasında. İnsan artık seve seve, tembelliğe övgüler sunarak seyirci koltuğuna oturdu. Hızla değişen görüntüler ve tüketilen duygular aklı, vicdanı, adaleti ve muhabbeti her gün biraz daha rahatlıkla seyrederek yok ediyor.

Elveda derken idrak, insancık arayışını kaybetti. Çünkü ya herşeyi var yada olsun hırsıyla dopdolu ve peşi sıra gelen doyumsuzluk, huzursuzluk ve dengesizlik. Açıkça yada gizlice ama bencilce “bu, bu da, bunu da” kelimeleriyle tükettiği yaşamın karmaşasında RIZKINI-NASİBİNİ kaybetti.

Mükemmel şekli ile nefes alıp dururken şeylerin çokluğunda insaniyeten boğuldu. Bu şuur kaybında ne kadar yaşayabilir?

Yüksek teknoloji, rahatlayan şartlar, uydurulan (benliğe) maneviyatlar, yükseltilen benlikle daha ne kadar devam eder rızıksız ve nasipsiz yaşam. Rızıksızlık-nasipsizlik dünyanın her yerini kaplamış. Zahiren ve batınen. İnsanın bu varlık içindeki yokluğunda yeniden hayatlanmaya ve hakiki bir rızka ihtiyacı var sadece.

O ki seyirci koltuğundan bir kalksın hele.

Kendine ve etrafına ihtiyacı, aczi ve fakrıyla bir bakabilsin.

Muhabbet ve hikmet boy verecektir şuurunun toprağında. İlk alemin rengi değişir; lebaleb dolu nimetleri ve onlar içindeki kendi özelini fark ettiğinde. Tüketimi tükenir önce. Bu alem mükemmeldir ve ona da özeldir. Ve bu şuurla insan benzersiz bir değerdedir.

Nihayetsiz bir fakr ve acz şuuruyla varlığının ilahi köklerine yönelebilir insan ve bu ona sınırsız bir rızk sarayına doğru rehberlik eder ve onu ilmek ilmek hikmetle örülmüş ve ona tahsis edilmiş bir rızıklar sarayının kapısına kadar eşlik eder. Ve o eşikte anahtarın başından beri elinde olduğunu anlar. Ve kendine baktığında açıkça sarayın kapısındaki ismin kalbinde yazdığını görür.İçini ve dışını aynı isim kaplamıştır. Ve bu onu sarayın içine dahil eder.

Ballar balını bulmuş benlik çölünden geçmiştir artık.

Ve söz böylece ayağa kalkar.

Kelimelerin tadını almaya başlar.

Varlığın rızkıyla zayıflayan bağları kuvvetlenir.

Nasibinin kokusunu içine çeker.

Böylece seyir biter.

Hayatı o isimden gelen gınayla hayatlanır, gerçeklik kazanır ,şuurlanır, nurlanır. Rızk ve nasibiyledir artık. Ve insan buna aşkla ve rızayla bağlıdır. İnsan ve kalbindekinin sahibi bundan memnundur.

FAZİLET KILIÇASLAN

Hiç yorum yok: