VASIFSIZ ELEMAN MIYIZ?



Rahman ve Rahim olan Allah’
ın adıyla…
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. O’nun yüce nebisine salât, o nebinin ehlibeytine, ashabına ve onun izinde yürüyüp müslümanca yaşayanlara sonsuz selamlar olsun. Allah’a imanı, dilden eyleme dönüştürmeyen insanların ortak gayesi; dünya nimetlerinden olabildiğince fazla yararlanıp rahat ve huzur içinde, maddi ve manevi hiçbir sıkıntı yaşamadan hayatını devam ettirmektir. Bu insanlar dünya hayatını hiç bitmeyecekmiş gibi; ahireti de hikâye veya çok uzak bir sonuç olarak düşünürler.
Asıl amacın dünya hayatında Allah’
ın bildirdiği şekilde, hoşnutluğunu kazanacak işler yaparak ahireti kazanmak olduğunu göz ardı ederler. Bu hırs ve yarış içerisinde dünya nimetlerinden daha fazla yararlanayım derken gençlik geçip yaşlılık, sağlık gidip yerine hastalıklar geldiği zaman ölüm gerçeği ile yüzleşirler. Allah (c.c) yüce kitabında; “Bu onların dünya hayatını ahirette göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah’
ında inkâr eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir.’’(Nahl: 107) Biz ümmet için vasıfsız bir eleman mı olmak isteriz? Yoksa dünya ve ahiret saadetimizi kazanacak çabayı sarf etmek mi? Örneklerle kendi nefsimizi sorgulayalım.
1.Mesela yaş ağaca güneş vurduğunda ağaç hayat bulur, meyve verir. Kuru ağaca güneş vurduğunda ağaç kurur, odun olur. Biz buradaki gibi, İslam’
ın ilk emri olan okumayı ne kadar ciddiye almışız? Ne kadar okuyoruz, ruhumuzu ne kadar canlı, dolu tutuyoruz. Okumadığımız için de İslam’ın bize verdiği “eşref’ül mahlûkat” yani yaratılanların en şereflisi olmayı beceremiyoruz. 2.Nehrin sağ tarafına şeker kamışı ekilsin, sol tarafına da normal kargı kamışı ekilsin. Kargı kamışından sepet, şeker kamışından şeker elde edilir. Örnekte olduğu gibi acaba biz ümmet için ne derece önemliyiz? Boşuna mı yaşıyoruz, yoksa bir rolümüz yok mu bu hayatta?
3.Bir sahrada iki geyik vardır. Misk geyiği yediğini göbeğinde yağa dönüştürür. Normal geyiğin yediği gübre olur.
4.Bal arısı ve eşek arısında olduğu gibi. Yoksa biz ümmet için eşek arısı mıyız yoksa bal arısı mıyız? 3.ve 4.örnekte olduğu gibi Allah’
ın nimetlerini kendi şahsımız için mi; yoksa Allah’a bizi yaklaştıracak bir araç olarak mı görüyoruz? Yani enerjimiz, sağlığımız, gençliğimiz, duygularımız isteklerimiz, korkularımız v.s Allah’ın dinini yaymaya, daim yaşatmaya, yüceltmeye mi harcıyoruz? Ben kendime soruyorum! Annemiz ve babamız için hayırlı bir evlat olabiliriz; eşimiz için iyi bir eş olabiliriz, çocuklarımız için fedakâr, müşfik bir anne olabiliriz;
Ama biz Allah’
ın sevdiği kul, Habibin kabul ettiği ümmet olabiliyor muyuz? Olabilmemiz için takip etmemiz gereken yolu izliyor muyuz? Salâvat getirirken; “seni seviyoruz ya Resul, sana selam olsun, biz senin taraftarınız, seni ve davanı destekliyoruz, sana tabiyiz, bağlıyız” v.s. diyoruz. Ama biz ne derece sözümüzü tutuyoruz, ne derece destekliyor ve onun getirdiği hükümlere uyuyoruz?
İnsanların veya kendimizin bize Müslüman demesi önemli değil; Allah’
ın bizi Müslüman sıfatına layık görmesi önemlidir. Onun için yarın Allah’u Teala’nın huzurunda hangi sıfatla anılmak istiyorsak, dünyada o sıfatı kazanmamız lazımdır. Unutmayalım ki, “Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.’’( Nisa 80 )
Son olarak Allah’a sığınalım ve diyelim ki: “Ya Rabbi bal arısında olduğu gibi yürek peteğimizi senin aşkınla, Kur’an ve sünnet aşkıyla doldur.’’
Dilerim bu okuduğunuz yazı sizin israf hanenize yazılmamış olur
Fazilet Eryavuz

Hiç yorum yok: