Her konuda rehber olan Efendimiz (sas) eşsiz nezaketi, zarifliği ve inceliği ile de herkese büyük bir örnekti.
Kur’an-ı Kerim’de, “İnsanlara yumuşak davranman da Allah'ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi...” (Âl-i İmran, 3/159) buyurulurken Efendimiz’in ne kadar yumuşak kalpli ve insanlarla ne kadar kalıcı ilişkilerde bulunduğu anlatılmaktadır.
Efendimiz’in hizmetinde bulunan yakın sahabîlerin naklettiklerine göre Peygamberimiz (sas) insanların en naziği, en zarifi ve en ince ruhlusu idi. Edep ve görgü kuralları O’nun hayâtında en ideal biçimde kendini hissettiriyordu.
Hz. Âişe validemiz, “Resulullah’tan daha güzel ahlâka sahip hiç kimse yoktur. Ashabından ve ailesinden birisi kendisine seslenince, ‘Buyurun’ diye karşılık verirdi. Bu sebeple Allah, ona, ‘Sen yüksek bir ahlâk üzeresin’ buyurmuştur.”demişti.
Hz. Enes, Peygamberimiz’in (sas) eşsiz nezaketini şöyle anlatıyor:
“Allah Rasûlü, kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinler, soruyu soran yanından ayrılmadıkça, onu terk etmezdi. Resulullah ile bir kimse tokalaşırsa veya bir kimse tokalaşmak için elini uzattığında, karşısındaki kişi elini çekmeden Resulullah elini çekmezdi. Biriyle yüz yüze gelince de, karşısındaki, yüzünü çevirip ayrılmadıkça Resulullah o kimseden yüzünü çevirmezdi. Önüne oturan kimseye hiçbir zaman ayaklarını uzatmazdı. Karşılaştığı kimseye önce kendisi selâm verirdi. Ashabıyla tokalaşmaya önce kendisi başlardı.”
“Kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunurdu. Oturmaları için çok kere hırkasını sererdi. Bazen de altındaki minderi misafire verir, üzerine oturması için işaret eder, kendisi açık yere otururdu. Sahabîlerine güzel unvanlar verirdi. Hz. Ali’ye ‘Ebû Turab’, Abdurrahman b. Sahr’a da ‘Ebû Hüreyre’ gibi lâkaplar vermişti. Onlara şeref kazandırmak için, hoşlarına giden isimle çağırırdı.”
“Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuşmasını yarıda bırakmazdı. Konuştuğu kişi sözünü bitirmeden yahut gitmek üzere ayağa kalkmadan sohbetine devam ederdi.”
“Namaz kılarken birisi gelip oturursa, namazı uzatmaz, kısa keserdi. Hemen namazını bitirip onun ne istediğini sorardı. İhtiyacını gördükten sonra tekrar namazına devam ederdi.”
“Medineli bir çocuk gelir, Resulullah’ın elinden tutar, istediği yere götürürdü. Resulullah, ‘gitmem’ demezdi.”
“Resulullah birimize kızacak olsa, ‘Bu kardeşimiz kendisini niçin lekeliyor?’ derdi.”
“Resul-i Ekrem’e on sene hizmet ettim. Vallahi, bana ‘Öf!’ bile demedi. Yapmakta geciktiğim veya yapmadığım bir emrinden dolayı beni azarlamadığı gibi, ailesinden azarlayan olursa, onlara da, ‘Ona dokunmayın. Bu işi yapması takdir edilmiş olsaydı yapardı’ buyururdu.”
“Bir gün bir iş için bir yere gitmemi emir buyurdu. İlk önce, ‘Gitmem’ dedimse de, Allah’ın Peygamberi bana emrettiği için gitmeye karar verdim. Huzurlarından çıktıktan sonra sokakta birkaç çocuğun oynadığını gördüm ve onları seyretmeye daldım. Derken arkadan birisi iki eliyle başımı tuttu. Döndüğümde baktım ki, kendisi. Gülüyor. Bana, ‘Enesçiğim sana söylediğim yere gittin mi?’ dedi. ‘Hayır, daha gitmedim, gideceğim’ dedim. Ben ona senelerce hizmet ettim. Vallahi bir defa olsun yaptığım bir iş için ‘Niçin yaptın?’ yapmadığım bir iş için ‘Niçin yapmadın?’ dediğini hatırlamıyorum. Bana hiçbir zaman kötü söz söylemedi. Fiske vurmadı. Azarlamadı, yüzünü bile asmadı.”
Peygamberimiz’in bir başka nezaketini ve güzelliğini annemiz Hazret-i Âişe anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi Allah yolunda savaşmaktan başka elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim.”
“Peygamber Efendimiz iki şey karşısında tercihte bulunacağı zaman-günah olmamak şartıyla o iki şeyden hangisi daha kolaysa o şey daha çok hoşuna giderdi. Fakat günah olduğu zaman bütün gücü ile o şeyden uzak dururdu.”
“Peygamber Efendimiz kendi şahsı için kimseden öç almazdı. Ancak kendisine getirilen kimse Allah’ın yasak ettiği bir şeyi işlemişse o kimseden Allah için öç alırdı.”
“Peygamberimiz davetlilere ve misafirlerine karşı da nazik davranırdı. Davet edilenler arasında bazıları, kalkıp gidilmesi gerektiği halde kalkıp gitmeseler dahi Peygamberimiz onlara doğrudan gitmelerini hatırlatmaz, nazik davranarak dolaylı bir biçimde hissettirirdi.”
(Hadisler, Mehmet Paksu’nun ‘Peygamberimizin Örnek Ahlakı’ adlı eserinden alınmıştır.)
Kur’an-ı Kerim’de, “İnsanlara yumuşak davranman da Allah'ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi...” (Âl-i İmran, 3/159) buyurulurken Efendimiz’in ne kadar yumuşak kalpli ve insanlarla ne kadar kalıcı ilişkilerde bulunduğu anlatılmaktadır.
Efendimiz’in hizmetinde bulunan yakın sahabîlerin naklettiklerine göre Peygamberimiz (sas) insanların en naziği, en zarifi ve en ince ruhlusu idi. Edep ve görgü kuralları O’nun hayâtında en ideal biçimde kendini hissettiriyordu.
Hz. Âişe validemiz, “Resulullah’tan daha güzel ahlâka sahip hiç kimse yoktur. Ashabından ve ailesinden birisi kendisine seslenince, ‘Buyurun’ diye karşılık verirdi. Bu sebeple Allah, ona, ‘Sen yüksek bir ahlâk üzeresin’ buyurmuştur.”demişti.
Hz. Enes, Peygamberimiz’in (sas) eşsiz nezaketini şöyle anlatıyor:
“Allah Rasûlü, kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinler, soruyu soran yanından ayrılmadıkça, onu terk etmezdi. Resulullah ile bir kimse tokalaşırsa veya bir kimse tokalaşmak için elini uzattığında, karşısındaki kişi elini çekmeden Resulullah elini çekmezdi. Biriyle yüz yüze gelince de, karşısındaki, yüzünü çevirip ayrılmadıkça Resulullah o kimseden yüzünü çevirmezdi. Önüne oturan kimseye hiçbir zaman ayaklarını uzatmazdı. Karşılaştığı kimseye önce kendisi selâm verirdi. Ashabıyla tokalaşmaya önce kendisi başlardı.”
“Kendisini ziyarete gelenlere ikramda bulunurdu. Oturmaları için çok kere hırkasını sererdi. Bazen de altındaki minderi misafire verir, üzerine oturması için işaret eder, kendisi açık yere otururdu. Sahabîlerine güzel unvanlar verirdi. Hz. Ali’ye ‘Ebû Turab’, Abdurrahman b. Sahr’a da ‘Ebû Hüreyre’ gibi lâkaplar vermişti. Onlara şeref kazandırmak için, hoşlarına giden isimle çağırırdı.”
“Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuşmasını yarıda bırakmazdı. Konuştuğu kişi sözünü bitirmeden yahut gitmek üzere ayağa kalkmadan sohbetine devam ederdi.”
“Namaz kılarken birisi gelip oturursa, namazı uzatmaz, kısa keserdi. Hemen namazını bitirip onun ne istediğini sorardı. İhtiyacını gördükten sonra tekrar namazına devam ederdi.”
“Medineli bir çocuk gelir, Resulullah’ın elinden tutar, istediği yere götürürdü. Resulullah, ‘gitmem’ demezdi.”
“Resulullah birimize kızacak olsa, ‘Bu kardeşimiz kendisini niçin lekeliyor?’ derdi.”
“Resul-i Ekrem’e on sene hizmet ettim. Vallahi, bana ‘Öf!’ bile demedi. Yapmakta geciktiğim veya yapmadığım bir emrinden dolayı beni azarlamadığı gibi, ailesinden azarlayan olursa, onlara da, ‘Ona dokunmayın. Bu işi yapması takdir edilmiş olsaydı yapardı’ buyururdu.”
“Bir gün bir iş için bir yere gitmemi emir buyurdu. İlk önce, ‘Gitmem’ dedimse de, Allah’ın Peygamberi bana emrettiği için gitmeye karar verdim. Huzurlarından çıktıktan sonra sokakta birkaç çocuğun oynadığını gördüm ve onları seyretmeye daldım. Derken arkadan birisi iki eliyle başımı tuttu. Döndüğümde baktım ki, kendisi. Gülüyor. Bana, ‘Enesçiğim sana söylediğim yere gittin mi?’ dedi. ‘Hayır, daha gitmedim, gideceğim’ dedim. Ben ona senelerce hizmet ettim. Vallahi bir defa olsun yaptığım bir iş için ‘Niçin yaptın?’ yapmadığım bir iş için ‘Niçin yapmadın?’ dediğini hatırlamıyorum. Bana hiçbir zaman kötü söz söylemedi. Fiske vurmadı. Azarlamadı, yüzünü bile asmadı.”
Peygamberimiz’in bir başka nezaketini ve güzelliğini annemiz Hazret-i Âişe anlatıyor:
“Peygamber Efendimiz kendi eliyle ne bir hizmetçiye, ne de bir kadına vurmadığı gibi Allah yolunda savaşmaktan başka elini sertçe herhangi bir şeye vurduğunu da görmedim.”
“Peygamber Efendimiz iki şey karşısında tercihte bulunacağı zaman-günah olmamak şartıyla o iki şeyden hangisi daha kolaysa o şey daha çok hoşuna giderdi. Fakat günah olduğu zaman bütün gücü ile o şeyden uzak dururdu.”
“Peygamber Efendimiz kendi şahsı için kimseden öç almazdı. Ancak kendisine getirilen kimse Allah’ın yasak ettiği bir şeyi işlemişse o kimseden Allah için öç alırdı.”
“Peygamberimiz davetlilere ve misafirlerine karşı da nazik davranırdı. Davet edilenler arasında bazıları, kalkıp gidilmesi gerektiği halde kalkıp gitmeseler dahi Peygamberimiz onlara doğrudan gitmelerini hatırlatmaz, nazik davranarak dolaylı bir biçimde hissettirirdi.”
(Hadisler, Mehmet Paksu’nun ‘Peygamberimizin Örnek Ahlakı’ adlı eserinden alınmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder