"Dostuma yakışayım" diye susuyorum!

 dost7.jpg

Dostuma yakışayım” diye susuyorum!
sırtımı sıvazlıyor,
-sırtıma yükle(n)diğim tüm yüklerim-
ağırlığına rağmen seviyorum sırtımdakileri,
seviyorum sorumluluklarımı,
seviyorum içime gelen soruları,
cevaplarını yüklüyorum arkamdaki heybeye,ve yürüyorum,
heybemdekiler, güç oluyor takatsiz ayaklarıma,
heybemdekiler hatrına güç veriliyor adımlarıma, yürüyorum,
ardımda bıraktıklarım mahsûn olsa da,
ben mahsûn kalsam da arkalarda
yanımdakiler mesud,
ben o’nun yanında mesûd…..

dostum ,
sırtımdakilerle kıymetliyim bir’in katında, inanıyorum…

şimdilerde semayı, yaslandığım bir omuz biliyorum; içimi çeke çeke hüznü yudumlasam da, içime inşirahı çekiyorum; içime çektiğim havadan inşirahı süzüyorum…
kayboluyorum sokağımda; ama alışıyorum…

dostum…
”eslem” olmak yakışmadı bana hiç bu kadar; nokta’m hiç bu kadar mana kazanmamıştı; hiç bir cümlemin son buluşu beni bu kadar yıkmamıştı; ama hiç bir cümlem de bu kadar çabuk nokta’sıyla vuslatı yaşamamıştı…

ân şahit dostum, gezdiğim mekanlar şahit, niyaza durduğum vakit simam şahit, yağmur şahit, kalem şahit, kelam şahit; talimdi benimkisi…bir talebe acemiliğinde yaşanan, kelimeleri hikmetle seçilememiş bir talep sonrasında yaşanan bir talim ..yürek ilminin kıyısında gezinebilmenin bedeli belki de…bilmiyorum dostum, bilemiyorum; sadece soru sormamam gerekiyor, bunu biliyorum…
bu yolda soru sormak edepsizlik imiş; bunu öğrenebildim…bunu soludum; bununla nefes aldım; soru sormadan “eslem olarak halimi o’na anlatmakla….”
dostum,
sokağıma o kadar çok yağmur dokunuyor ki şimdilerde; ama rahmet olamıyor sanırım sineme…ben hala özlüyorum…

ben hala “can” diyorum..korkularım var dostum, korkuyorum göklerin gürlemesinden; sokağımın lambaları kırılmış – karanlık olmuş havası-, pervaneleri aşk’ı öle öle anlatıp gitmişler artık; bir çakan şimşeğim var semada; yani korkum ve ümidim var…
semamda çakan şimşekler ve duamı o’na ulaştıracak olan, rahmeti indiren melekler…dostum, ne demeli şimdi…susmalı mı…söz dokunur mu, yâr dediğime..
dostum, bana bir şeyler söyle artık sükûtunla; bana bir’den bahset… yaslandığım bir omuz biliyorum seni, ayağımı yaslayıp hasbihâl ettiğim kaldırımlar gibi…
dostum, simama tebessüm yakışır imiş; dilime hamdin yakıştığı kadar; lâl olup içten içe niyaza durmak yakışırmış; bana hayret yakışırmış, hasretimi yoğuran her hal o’nun yedinden imiş…
dostum, ben susuyorm artık…

Sen iç-inle konuş; iç-ime haber yolla, niyazınla…
Selam ve Dua ile…

Hiç yorum yok: