Tufan yeri bu yürek…




Uyanmak nedametinden nefsin…
Çıkarmak tene değen lekeyi…
İki damla gözyaşı senin için akıtılmışsa neleri temizlemez ki? Muzır hesaplaşmaların bayağı sulara gömülmesi ve halisane bir tövbenin değmesi lisanımıza… Ve kurtulmak avunmalardan, avutmalardan çoğu zaman. Yenildiğimizi sandığımız zamanlarda aşklardan, senin yanına yürümek cesurca. Ruhumuzda yaylım ateşi, kilit vurulmuş yüzler etrafımızda. Sesinin geldiği yöne doğru koşmak yeniden…

Hatırlamak seni incitenleri. Ve onları hâlâ sevmediğimizi…
Topraksız kalışını gülistanımızın…

Bülbüllerin gamını…
Bu topraklarda gül yetiştirmenin artık zor olduğunu…
Rengi neden sana benzemez ki şimdi güllerin? Neden Yusuf gülümsemez ki, Züleyha’ya? Ahengini kim bozar bu eşref saatinin?

Çözmek zamanın esrarını…

Sabretmek Eyyub gibi…
Neden paylaşılmaz ki sabrın lokması şimdilerde? Beklemeye üşenen sabahlarımız var bizim. Gecelerimizi hastalık hastası eden yalnızlığımız var. Kim dağıtır bu sabırsız uykuyu senden başka? Esrarını Hud Suresi’nin kim anlatır bize? Seni neden kocattığını? “Ey arz yut suyunu ve ey sema açıl.”

Şimdi tufan sonrası…

Tufan yeri bu yürek…

Nuh peygamberin duası bu yüreğe derman. “Bilmediğimi istemekten sana sığınırım. Sen bana mağfiretini reva görmez, rahmetini vermezsen ben hüsrana düşenlerden olurum.” Ve sen Efendim, senin sözün gönlümüze ferman. “Allah’a ibadet ve tevekkül edin.”

Uzanmak fezasına tesellilerin…
Nurunu dağıtmak süveydalara…
Seninle olmak Dar’ül İman’da. Kubbe-i İslam’da…

Meclisinde azade olmak tamahkâr günahlardan. Ve halisane bir tövbeyi değdirmek lisanımıza. Şeytani heveslerin ateşini söndürmek, senin için akıtılmış iki damla gözyaşında. Seni incitenleri neden sevmediğimizi anlatmak yeniden çocuklara.

Aşkına tutulmak senin…

Ve felaha ermek eşi ve benzeri olmayan kelamla. Geceye ve kuşluk vaktine and içmek yeniden seninle. Ve kalemin en güzel yazdığına inanmak içten içe yeniden.
Huzura ermek edeple…

Kıble-i İslam’da buluşmak seni özleyenlerle. Hasretinden uyanmak gece yarısı… Ve yönelmek gece yarısı Kâbe’ye…

Bu fani ne söyletsin kaleme senden başka? Yarım yamalak kelimeler ne anlatsın sayfalara senden başka? Senden başka nerede bulsun ahengini ruh? Nasıl ayakta dursun bu biçare senin yokluğunda?

Hatırlamak seni incitenleri ve hatırlatmak bu asrın çocuklarına. Çaresizliğe çareler sunmak seninle. İzin vermemek daha fazla yenilmelere.

“Lailahe İllallah, Muhammedün Ra­su­lullah”

hitabıyla koşmak yeniden sana. Rengi neden sana benzemez ki şimdi güllerin? Ahengini kim bozar bu eşref saatinin?

Uyanmak nedametinden nefsin…
Çıkarmak tene değen lekeyi. Ve gül yetiştirmek bu topraklarda senin için yeniden. Nurunu dağıtmak süveydalara. Seninle olmak yeniden Dar’­ül-Ebrar’da…

La ilahe illallah muhammedün resulullah.

Hiç yorum yok: