MUHABBETTEKİ SIR



Bir Hakk dostu anlatır:
Geniş ve ıssız bir ovadan geçiyordum. Garip bir çobana rastladım. Gördüm ki, derin bir huşû içinde namaz kılıyor, sürüsünü de kurtlar koruyordu. Taaccüb ettim. Merakla namazın bitmesini bekledim ve:
“–Ey çoban! Kurtlar nasıl oldu da koyunlarınla dost oldu? Onlardaki düşmanlık ve cânîlik rûhu nasıl oldu da yerini sulh ve muhabbete terketti?” diye sordum.
Allâh’a secdenin alâmeti sîmâsını nûra bürümüş olan sâlih çoban, şöyle dedi:
“–Ey garip yolcu! Kurtların kuzulara olan şu dostluğundaki sır, çobanın, sürünün asıl sahibine olan dostluğuna bağlıdır. Yâni bu hâl, muhabbetteki bir sırdır.”
Bu kıssada da görüldüğü üzere muhabbet, öyle bir sırdır ki, insanın rûhunu inkişâf ettirip geliştirme bakımından ondan daha güçlü bir müessir yoktur. Hele o muhabbet bir aşk hâline gelmişse, onun nûru bütün hevâ ve hevesâtı yakar. Zulmet perdelerini kül eyler ve gönlü sonsuz yüceliklere nâil kılar. Zîrâ:
“Ben gizli bir hazîne idim. Bilinmeme muhabbet ettim de bu kâinâtı yarattım.” (İ. Hakkı Bursevî, Kenz-i Mahfî) beyânında ifâde edilen gizli hazînenin en yüce vasıflarından biri de, mutlak güzellik idi.
İşte Cenâb-ı Hakk, bu esrârlı ve nâmütenâhî idrâk ötesi güzelliğin gizli kalmasını arzu etmedi ve kâinâtı yarattı.
Bu yaratışta O’nun sonsuz güzellik ve nûr deryâsından bir damlacık, bu âleme ve toprağa nasîb oldu. Böylelikle toprak, diğer varlıklardan ayrı bir üstünlük ve meziyet kazandı. Öyle ki Allâh Teâlâ, varlıkların en şereflisi olarak yarattığı insanı da topraktan halketti.
Bütün varlıkları ilâhî muhabbetle yaratan Allâh -celle celâlühû-, onların herbirini kendisinin san’at ve kemâline delîl kıldı. İlâhî bir san’at hârikası olan insanın varlığı da, aşk ve muhabbetin kâmil bir tezâhürü oldu. Zîrâ Hakk’ın gizli hazînesinden taşıp coşarak tezyin ettiği bu âlem ve topraktan murad, yalnız alabildiğine engin yeşil kırlar, vâdîler, ulu sahrâlar ve dağlar değildir. Toprağın ve bütün mahlûkâtın yaratılışına vesîle olan aşk, muhabbet menbaı ve kâinâtın özü olan insandır. Bu itibarla insanın mükerremliği, yaratılış gâyesini koruyabildiği nisbettedir.
Diğer taraftan var oluş sebebi “muhabbet” olduğundan her canlıda bu vasıf, fıtrî bir temâyül arzeder. Bir akrebin bile yavrularını sırtında taşıması, muhabbetin bir neticesidir. Ve bu temâyül, varlıkların en şereflisi olan insanda zirvededir.

Hiç yorum yok: