Hiç bir yaş, ölümü düşünmek için erken değildir..

 
?ui=2&view=att&th=12559736031c776e&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12559736031c776e&zw
 
 

Hiç bir yaş, ölümü düşünmek için erken değildir..

Biz fikir ve sözlerimiz uğrunda ölsekte,O fikir ve sözler ruhlu birer beden olarak kalacak...Eğer sevda kendini sevgiliye adamaksa,Şehadet en büyük aşk,şehit en büyük aşık ise...Kendimizi yoluna adıyoruz   Ya Resûlallah (s.a.v.)


Bir gül yaprağı gibi binbir muamma ile örtülü kâinat kitabında, bir satırlık ömrü olan her canlının diğer bir ifadeyle her gelenin gidip, her gidenin de gelmemek üzere ardından bıraktığı mesaj, üç hecelik bir “el-ve-da”dır...

Evet “Gece gündüzün dönmesinde her dost vedâ eder”. Şimdiye kadar bu sondan hiçbir kimse kendini kurtaramamıştır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Nasılki insan küçük bir âlemdir; yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır; o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz.”

Bir satırlık hayatımızın hangi harfinde, hangi hecesinde olursak olalım değişmeyen hakikat şudur ki, “Hiç bir yaş, ölümü düşünmek için erken değildir.” Bu gerçek bir hayat prensibi olması gerekirken, nedendir bilinmez başımıza hastalık gibi bir musibet gelmeden uyanamaz olmuş insan.

Aldandığımız diğer bir husus, hislerimizin çizdiği rotadır ki, fâni olan şu dünyayı ölümsüz ve daimî zannediyoruz. Neden? Çünkü kendimize, etrafımıza ve dünyaya baktığımızda herşeyin sabit ve âdeta hiçbir değişikliğin olmadığı düşüncesine kapılıyoruz. Her doğum müjdesinin bir ölüm haberi demek olduğunu unutmuş olsak bile, bizden öncekiler neredeler?

Bunların yanında en gizli mahlûkun ahını işiten şu dünya sarayının sanatkârı bize bu hâleti; gece ve gündüzü, kış ve yazı ile dünyayı bir kitabın sahifeleri gibi kolaylıkla çevirip, yazıp, bozup değiştirmesi ile hissettirmektedir. Ve âdeta “hazırlanınız daimî ve başka bir memlekete gideceksiniz” diye ihtar etmektedir.


“Ölüm ötesini düşünürken, kâinatın temel kanunlarını, Yaratanın sanat inceliğini sezerek, hatta ona hayran olarak yola çıkmak gerekir. Yoksa, kâinat düzenini bir raslantı, hayatı ve canlılığı basit bir uyum sanarak insanın yüceliğindeki sırları çözmek imkânsızdır. Böylece temel düşünce tarzında maddecilerden ayrılıyoruz. Madde ilimlerine aslında onlardan daha fazla saygılıyız.

Maddeyi kuru kalıpları içinde görerek ondan başka varlık kabul etmemek bir gaflettir. Eğer herşeyi madde sanarsak o zaman hayat ‘Ardından koşup tutamadığımız ümitler, mutsuzluklar... heyecanlar, üzüntüler, yorgunluklar ve bunlara son damgasını vuran ölüm...’ senaryosundan ibaret olur.

Kâinatın güzelliklerinden, ince sanatından, derin şuurundan böyle bir sonu beklemek imkânsız. Kâinatın yüce yaratıcısı, nâlemlerin en güzeli, insana böyle bir son damgasını vurmaz.”

selam ve dua ıle..
 
 



Hiç yorum yok: