Ah! Bu Ben

Yatsı namazını edâ etmiş tesbihâtımı yapıyordum, “Elhamdüllilâh” zikrini çekerken bile bir şeyleri isteyerek şükrettiğimi düşündüm, o anda bana benden bir kapı açıldı ve girdim içeri ne mel’ûn bir şey vardı oysa içeride, kendime söylediğim yalanlarım, sözlerim ve içimden geçen her şey oradaydı. Yüzüm kızardı onları görünce ve aklıma geldi, her tövbeden sonra onlarla yeniden başladığım.



Sonra kendimi benin önünde buldum bir suçlu gibiydim şimdi,

“Namazlarında neleri düşündün?” diye sordu. Cevabım bir kul cevabı gibi olmadı üzülerek utanarak “Namazdan sonra yapacağım işleri, yüzlerini yıllardır hatırlamadığım arkadaşlarımı, kaybettiğim küçücük bir toplu iğneyi düşündüm” dedim.

Benden hiç ses çıkmıyordu, diğer soruya geçti “oruçluyken nefsini terbiye ettin mi?” diye sordu.. Başım öne eğikti “oruçluyken akşama hangi yemeği yesem, iftara kaç dakika var gibi soruları düşündüm” dedim.

Oradan söz verdiğim bir sözüm benden şikayetçi olduğunu söyledi ”bana namazları kılarken farzını ‘kul gibi ‘sünnetleri de ‘ümmet gibi’ kılacağım sözünü verdi” diye haykırdı. Yüzüm yerde söyleyecek bir şey yok haklıydı.

Ben, bana tekrar döndü ve sormaya devam etti “elinde tesbih var iken neyi düşündün?” cevabım diğerlerine benziyordu, fâni olan her şeyi düşünmüştüm.

Peki sabah namazına kalkmak için bir sözün vardı hatırlıyor musun? Başımı sallayıp “Evet” diyebildim. Teknolojinin nimetlerinden olan telefonuma sabah vakti uyanmam için emir vermiştim, o görevini yaptı ama ben yapamadım on dakika daha uyuyayım dedim uyandığımda bülbüller sitemini dile getiriyordu.

Başımı kaldırdığımda yine bir sözüm karşımda dikilmişti “Her akşam Kur’ân okuyacağım” sözüydü. Ve yine aynı sahne, yüzüm yerde başımı kaldırmaya cesaretim yoktu...

Ben, bana dönerek “Sen bensin atsan atılmaz satsan satılmazsın, hep kaçtığın tekrar O’na sığındığın Râbb’ine dön, O seni benden daha iyi affeder” diyerek başını öne eğdi ve kayboldu.
 

Hiç yorum yok: