Mezarim beni bekliyor





Son tuttugum orucu hangi iklimde biraktim?..
Son kildigim namaz hangi
seccadeyle katlandi?..
Merak ediyorum;
Kabe hala bekliyor mu beni?..
Bilmiyorum... Bilemiyorum.
Ama sundan eminim:
Mezarim beni bekliyor.......

'''cumanız mübarek olsun'''





İmam-ı Şafii Hazretleri bir sabah namazdan sonra evine dönerken yolda birine rastlar.Adam önce selam verir iyi dilek ve duada bulunduktan sonra da"hayırlı sabahlar"manasında"nasıl sabahladın?der. Hazret-i imam nasıl sabahladıgını şöyle anlatır:Sekiz tane şeyin benden istendigini düşünerek sabahladım!:
Adam şaşırır:Ya imam kim sizden 8 tane şey istiyebilir? sizin kimseyle takışık bir işiniz yoktur ki? Hazreti imam tebessüm ederek meseleyi açar: Bak benden her sabah kimler neler istiyorlar der ve şöyle izah eder:
1)Rabbim benden farzını istiyor
2)Resulullah benden sünnetini istiyor
3)Aile çoluk çocuk günlük masrafını istiyor
4)Nefis kendine tabi olmamı istiyor
5)Şeytan arkasından gitmemi istiyor
6)Kiramen katibin melekleri iyi şey yazdırmamı istiyor
7)Geçen günler ihtiyarlanmamı istiyor
8)Son olarak da Hazreti Azrail hazır olmamı istiyor..... ..
İşte ben bütün bu isteklerin muhatabı olarak sabahlamış bulunuyorum. Her sabah bu sualler cevap bekliyor. Hazret-i şafii'yi dinleyen adam düşünmeye başlar.
Bir kaç saniyelik tefekkürden sonra sorar: Ya imam bu saydıgın şeyler sadece sendenmi isteniyor yoksa bendende isteniyormu? İmam tebessüm eder :
_Orasını ben diyemem sen düşün !......
Adam başını aşağı eğer söylenerek devam eder:
_Meger her sabah benden neler isteniyormuşta haberim yokmuş.Bende düşünmeliyim bunları!....
_Ne dersiniz sizden de böyle 8 şey isteniyormu?



SANA SIĞINDIK

kimi;isyan eder kurallara, olanlara...
kimi;meydan okur yaşama .
kimi;suçsuz yere şeytan ruhlulara boyun eğer
kimi; açtır,okşansada başı anlamaz hiçbirşeyi ,,,
kimi;müslümanlığını mekansız yaşar ,,
kimi;yüreğine taş bassada iflah olmaz...
kimi;hayatından geçer,savunduğundan geçmez..
kimine göre yalandır dünya,kimine göre fani,,,
yitik şehrin,sonsuz dünyanın,kaybolan geçmişin,hüzünlü günlerin,bomba seslerinin altında kılınan namazın,nefes almanın, BUNLARI YAŞAMAMIZIN TEK BİR SEBEBİ VAR....


SENSİN YA RAB.EY KİMSESİZLERİN KİMSESİZİ....
SANA SIĞINDIK...

İslam insana saygıyı işte böyle emrediyor!

?ui=2&view=att&th=1266f5be20d22ac9&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266f5be20d22ac9&zw
Hocaefendi'nin Kırık Testi sohbetinden kısaltarak derlediğim  yazı
"Hz. Pir, Hıristiyanların ruhanî reisleriyle muvakkaten medar-ı münakaşa meselelerden bahsetmememiz gerektiğini söylüyor... Mesela, siz onlarla olan konuşma ve sohbetinize teslis inancını ele alarak başlayacak olursanız, daha sözün başında muhatabınızı kendinizden uzaklaştırmış, birçok hakikati, paylaşma imkânı varken dinlenilme ve söz söyleme hakkından mahrum kalmış ve hatta münakaşa ve kavgaya kapı aralamış olursunuz... Bu durumda karşılıklı konuşma ve diyalog adına gerçekleştirilen bir programı, tartışma zeminine çeker ve Müslümanlığı müdafaa etme adına onların inandığı değerlere saldırıda bulunursanız, farkına varmadan Müslümanlığa ihanet etmiş, yani onların da İslâmiyet'e ve Peygamber Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) dil uzatmalarına, Kur'ân'a saldırmalarına zemin hazırlamış olursunuz...
Bunun yerine siz, onların hayat felsefesi ve dünya görüşlerine saygılı davranırsanız, bu sefer onlar da size karşı saygılı davranacak ve saygılı olma gereği duyacak, siz de düşündüğünüz doğruları ifade etme fırsatı elde etmiş olacaksınız...
Bu sebeple bir kez daha ifade edelim ki; insanlara, benimsediğiniz doğrular adına bir şey ifade etmek istiyorsanız, bunu, sırtınızın muhatabınıza dönük olduğu zaman ve şartlarda değil, muhatabınızla yüz yüze olduğunuz zaman ve şartlarda söyleyebilirsiniz. Bundan dolayı üslubunuzu muhatabınızın sırt çevirmesine fırsat vermeyecek şekilde ayarlamalı ve anlatacaklarınızı rahatsız etmeyen saygılı üslûpta anlatmalısınız.
Ayrıca şu da unutulmamalı ki; biz bu tavrın adına ister hoşgörü, ister diyalog, isterse konuma saygı diyelim, bunların hepsi birer vesiledir; asıl gaye ise Allah'ın rıza ve hoşnutluğudur. Bunu biraz daha açacak olursak, bizim bu vesilelerle ulaşmak istediğimiz gaye, birkaç asırdan beri yanlış anlaşılmış ve yanlış tanıtılmış olan ve hâlâ onu anlatma adına bir kısım yanlışlıkların yapıldığı bir ortamda, İslâm'ın doğru anlaşılmasını sağlamaktır!.. Bu dinin silm-ü selâmet esaslarına dayandığı ve onun insanlık çapında emniyet, güven ve barışı tesis edecek dinamiklere sahip bulunduğu gerçeğini, tüm dünya insanlarına duyurabilmektir...
Dolayısıyla bu dinde hiç kimse, kafasına estiği gibi savaş ilan edemeyeceğini, anarşi ve terörün hiçbir zaman bir mücadele vasıtası olarak görülemeyeceğini, canlı bombalar kullanılarak masum insanların öldürülemeyeceğini, hâsılı, hakiki Müslümanlığın terör ve anarşiden fersah fersah uzak bulunduğunu açık ve net bir şekilde ifade edebilmeliyiz her yerde...
Eğer biz değişik platform ve vasıtaları değerlendirmek suretiyle, İslâm'ın bu parlak yüzünü, barış dolu özünü insanlara anlatabilirsek, bu, dinimizin doğru tanınmasına ve insanlığın barışı adına az bir kazanç olmayacaktır. Bu da bizi mutlu etmeye yetecektir. Yoksa, açılan müesseseler, kurslar, kültür lokalleri; yapılan seminer, toplantı ve konferansların hepsi birer vesileden ibarettir. Eğer biz yapılan bu faaliyetlerle büyük işler evirip çevirdiğimiz zannına kapılır; kendimizi ifade gibi bir kısım nefsani emeller peşinde koşarsak, kazanma kuşağında kaybetmiş ve bu arada asıl gayemizi de unutmuşuz demektir...
Hâlbuki bütün bu gayret ve çabalarla eldeki imkânların santimi zayi edilmeksizin, şefkat çağrıları yapılmalı, insanlar arasında uzlaşı temin edilmeli, kardeşlik ve barış köprüleri kurmaya çalışılmalı; hâsılı İslam'ın sevgi ve saygı dolu özellik ve güzellikleri, tüm insanlığa duyurulmalı, böylece yanlış anlamalar düzeltilirken dahi kalb ibresi, hep Cenâb-ı Hakk'ın rıza ve hoşnutluğuna kilitlenmiş halde bulunmalıdır."
Tabii, fırsatlar kaçmadan, imkânlar uçmadan...
 
 
 
 
 

Allah bizi faydasız ilimden korusun ve ilim yolundan, gerçek ilmin yolundan, O'nun yolundan, Resulünün yolundan ayırmasın.

“Alimlerin abid’e üstünlüğü, Peygamberin herhangi bir insana üstünlüğü gibidir” diyen Hazret-i Rasulullah, “Allah, melekleri, hatta yuvasındaki karıncaya ve hatta denizlerdeki balığa kadar göklerdeki ve yerlerdeki herşey insanlara hayrı öğreten kişiye dua ederler” diye ilave ediyor. “Kıyamet gününde alimlerin mürekkebi ile şehitlerin kanı tartılır; alimlerin mürekkebi şehitlerin kanından daha ağır gelir”...

Bir gün Sahabe’den biri Peygamberimize gelerek, “Ey Allah’ın Resulü, bana İslam hakkında bir söz söyle ki, senden başkasına bu konuda başka birşey sormaya ihtiyacım kalmasın” der. Peygamberimizin cevabı hepimize, herkese, bütün insanlığa ebediyen yol gösterecek bir öğüttür: “ALLAH’A İNANDIM DE, ONDAN SONRA DA DOSDOGRU OL”... Allah’a kâmil iman da, “dosdoğru olmak” da ancak bilmekle, ancak ilimle mümkündür. Allah bizi faydasız ilimden korusun ve ilim yolundan, gerçek ilmin yolundan, O’nun yolundan, Resulünün yolundan ayırmasın.

Yunus Emre ne güzel söylemiş:

İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Bu nice okumaktır

“Allah yeter”




Makam-mevki için yanıp tutuşan bir zavallı, Sultan Zengi'ye yalakalık yapıp duruyormuş.
O kadar yalakalık yapmış ki, Sultan Zengi, ya mayıştığından ya da bezdiğinden, adamı lütf-ü şahaneye boğmuş.
Ona ipek elbiseler, bol miktarda altın ve mühim bir devlet görevi vermiş.
Adam bayram etmiş tabii.
Ne var ki göreve başlamasıyla görevi bırakması bir olmuş.
Üzerindeki ipek elbiseleri çıkarıp parçalamış, altınları yoksullara dağıtmış ve makama mevkie sırtını dönüp güle oynaya çöle gitmiş.
Çölde tarifi imkânsız bir neşe içinde hoplayıp zıpladığını gören bir arkadaşı, ona, “Ne oldu sana? Uğrunda defalarca etek öptüğün şeyleri niye bıraktın?” diye sormuş.
Adam şöyle cevap vermiş:
“Makama otururken korkuyla ürperdim. Sonra, elime tutuşturulan mühürdeki yazıyı okudum. 'Allah yeter' yazıyordu.
Bu yazı göğsümü genişletti, yüreğimi coşturdu. Bütün dünyaya meydan okuyabileceğimi hissettim. Makam-mevki ve servet bana öyle küçük göründü ki, onları elimin tersiyle ittim.”

 

AŞKIN ADI SENSİN..

?ui=2&view=att&th=1266a39ef2dc77a7&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a39ef2dc77a7&zw

Bütün sevgiler Sende başladı..Sen dokununca güzeleşti her şeyi..
Sen sevince sevildi,sevilmesi gerekenler..

Aşkın adı Sensin..
Sende topladı aşka dair ne varsa..
Ağaçlar,kuşlar ,bitkiler Senin adıyla hayat bulur..cezbeye gelir ismini andığında
gökteki melekler...
en sert kayalardan bile pınarlar fışkırır,Senin isminin hatırına..
Senin ismin hatırına Ey Rasul! s.a.v. serin bir vahaya döner kavruk çöller...


Sevgili!
yürekler cosar adın anılınca,canlı-cansız kainatta her ne varsa,binler salat ve selam
getirir Sana..
Senin yüzün suyu hürmetindedir gökten inen yağmurlar..
Sen koklayasın diye ,en güzel kokusunu takınır rengarenk çiçekler..
En güzel şarkılarını besteler,Sen duyasın diye bülbüller..
Kokusunu Senden alır Ey Rasul s.a.v. mis gibi kokan güller..


Sevgili!
Aşıklar Senin sevginle mecnundur..
Senin sevginle ram olmustur gönlü imanla coşanlar..
Edipler hep Seni anlatır..can Sensin,canan Sen!!
Sende hayat bulur Ey Rasul!! s.a.v. sevginin idrakine olanlar...


Sevgili!!
Adını,Kendi ADıyla birlikte zikretti Rahman olan Yaratan c.c.
Cennet,NUrunla şevke gelip ziynetlerini takındı..
Senin adındı,tövbesinin kabülüne vesile olan hz.Adem'ın a.s.


Sevgili!
soğuk bir kışın ardındaki bahar güneşi gibi ısıttın insanları..
Nurunun aydınlığı yırtıverdi en zifiri karanlıkları..
Bir şefkat deryası gibi bürüdün ufukları..
Seninle açıldı tövbe kapıları..
ısıtmez bir haldeyken insanlar,Senin çağrında duydu kulaklar..
Görmesini Sen öğrettin,Seninle açılmıs gönüllerin kapanmıs yolları...
Sendin  Ey Rasul s.a.v. alemler için Rahmet pınarı..


Sevgili!
izzet Sende ,seref Sende,şan Sendedir..
Yenilmez ordular karşısında kahreden zaferler Senindir..
Hayatına kastetmeye gelenler Sende dirildi..


Ey Rasul!!s.a.v. yalnızca Sana verilmiş Ey Rasul iki cihanın efendiliği..
salat ve selam Sana Ey Rasul..
Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellem!
Eshedu en la ilahe ilallah ve eshedü enne Muhammeden Rasulullah!


salallahu aleyhi ve selem..
SELAM VE DUA İLE....

?ui=2&view=att&th=1266a3af0ec6ce9c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a3af0ec6ce9c&zw?ui=2&view=att&th=1266a3af0ec6ce9c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a3af0ec6ce9c&zw?ui=2&view=att&th=1266a3af0ec6ce9c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a3af0ec6ce9c&zw?ui=2&view=att&th=1266a3af0ec6ce9c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a3af0ec6ce9c&zw?ui=2&view=att&th=1266a3af0ec6ce9c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a3af0ec6ce9c&zw




Gelin hep beraber; bugece ağlayalım..Ağlayamıyorsak bile hiç olmazsa GÜLMEKTEN UTANALIM....

?ui=2&view=att&th=1266a4b71514cdf1&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a4b71514cdf1&zw

Gelin hep beraber ağlayalım..
Hakkını veremeden eda edilen namazlarımıza ağlayalım..
Hakkını veremeden eğilip kalkmalarımıza ve bunlara namaz deyişimize ağlayalım…

Aşıkla mâşuk misali ALLAH(c.c.) ile kulun buluşma noktası olan secdelerimizin ve seccadelerimizin hakkını veremeyişimize ağlayalım..
Günde en az beş defa sunulan af piyangosunu kaçırdığımıza ağlayalım..
Her bir namazda bütün günahlarımızdan arınma fırsatını kaçırdığımıza ağlayalım..
Uykunun kollarında gaflet içinde geçen zamanımıza ağlayalım..
Gaflet ile geçirilen ve boşa giden günlerimize ağlayalım..
Her gün onca hadise karşısında ürpermeyen kalplerimize ağlayalım..
Dünyaları yutsa da doymayan nefislerimize bende oluşumuza ağlayalım

Dua edin icabet edeyim diyen Rahman ve Rahim olan Rabbimize karşı dua etmeyişimize ağlayalım..
İsteyin vereyim diyen Rabbimize karşı sanki hakkında vaadinden dönmesi söz konusuymuş gibi, Ona güvensizliği işmam eder tarzda Ondan kamil iman, tam ihlas ve takva istemeyişimize ağlayalım..

Hiç ölmeyecekmiş gibi, toprak altına girmeyecek ve hesap vermeyecekmiş gibi yaşayışımıza ağlayalım..
Kalbim temiz deyip her türlü fecaati işleyip kendimizi avutmamıza ağlayalım..

Evladımızın bizden, bizim de onlardan kaçacağımız günün gelip çattığı zaman keşkelerin hiçbir faydası olmayacağını bu dünyada anlamadan göçüp gideceğimize ağlayalım..
Her gün gözümüzün önüne serip sergilenen onca ibretlik hadiseler karşısında başımızı devekuşu gibi kuma sokup değişmeyen hakikat olan ölümü kendimizden uzak görüşümüze ağlayalım..
Ölenle ölünmez canım deyip üç gün sonra şen-şakrak şarkılar türküler söyleyip gafletle geçen ömrümüze ağlayalım..
Günahı günah bilmeden ve ona tevbe edemeden günahlarımızı yüklenip huzur-u İlahiye gitme tehlikesinden bîhaber yaşadığımıza ağlayalım..
Dağlar cesametindeki günahlarımızı gördüğümüzde ben bu günahları ne zaman işledim Ya Rab diyeceğimiz o günden bîhaber yaşadığımıza ağlayalım..
Kuran bize yeter deyip sünnete sırtımızı döndüğümüz güne ağlayalım..
Peygamberlerin bile Efendimiz ( sallALLAHu aleyhi vesellem )e ümmet olmayı isteyeceği o gün bu ümmet-i merhûmeden olamama tehlikesi karşısında halimize ağlayalım..
ALLAH(c.c.) dostlarını tenkit edip, Peygamber Efendimiz ( sallALLAHu aleyhi vesellem )i üzdüğümüz için ağlayalım..
Ateşin odunu yiyip bitirmesi gibi bütün hayır ve hasenâtımızı bitiren hasedden ve gıybetten kurtulamayışımıza ağlayalım..
Azdıran zenginlik karşısında günümüzü gün edişimize ağlayalım..
Hayırlısı varken hakkımızda hayırsız olanı istemeye devam etme saygısızlığını gösterdiğimiz için ağlayalım..
Veren de alan da belli iken feryâd ü figân edişimize ağlayalım..
Gülün de dikenin de bağın da bahçevanın da sahibi belliyken onlara sahipmiş gibi davranma saygısızlığından dolayı ağlayalım..
Böylesine muhteşem bir saltanat sahibi karşında cüzî irademize bakıp da ulûhiyet işmam eden hallere girmek küstahlında bulunduğuz için ağlayalım..
Cüzî bir ibadetle ebedi cenneti vaad eden Sultanımıza karşı hak iddia etmek kabalığında bulunmamıza ağlayalım..
Yokluktan varlığı çıkaran ve sonra da ebedi bir hayat vaad eden ve onu verecek olan Rabbimize karşı günde birkaç saat ibadet ve hizmet etmekten kaçışımıza ağlayalım..
Altmış yıllık bir hayatta istikamet üzere yaşamaya mukabil 60 trilyon sene bile yanında bir hiç kalan ebedi bir hayatı vaad eden ALLAH(c.c.)ın sözüne itimat etmezmiş gibi yaşayışımıza ağlayalım..
Bir ayağımız çukura girmişken bile mal mülk peşinde koşmaktan utanmayışımıza ağlayalım..
ALLAH(c.c.) için verin dendiğinde nefsimiz adına verdiğimiz için ağlayalım..
ALLAH(c.c.) var deyip ve fakat sanki yokmuş gibi yaşayışımıza ağlayalım..
Hiç akletmez misiniz, hiç düşünmez misiniz diye ferman eden Kurânın sesine ses vermeyişimize ağlayalım..
ALLAH(c.c.)ım vücudumu o kadar büyüt ki benden başkasına cehennemde yer kalmasın diyenlere mukabil cenneti kendimize cehennemi başkasına layık görüşümüze ve o mübareklere ettiğimiz vefasızlığa ağlayalım…
İyi günde unutup kötü günde hatırladığımız Rabbimize gösterdiğimiz vefasızlığımıza ağlayalım..
İyi-kötü, dinli-dinsiz, said-şaki, müslüman, putperest, hristiyan, mecusi, yahudi demeden, hiç ayırt etmeden her gün hepsine nimetlerini bol bol veren Rabbimize karşı kulluğun ifadesi olan namaz, zekât, oruç, sadaka verme, ALLAH(c.c.)ı zikretme, emr-i bi-l maruf gibi ibadetlerde gönülsüz davranışımıza ağlayalım..
Üç kuruş sadaka ile cenneti satın almış gibi bir havaya girişimize ağlayalım..
Şeytanın bizi ALLAH(c.c.), Rahimdir affeder diye diye kandırıp kulluk vazifelerimizi ihmal ettirme tuzağına düşürmesine ağlayalım..
Gelin hep beraber günahlarımıza ağlayalım..
Ağlayalım ağlanacak halimize güldüğümüze..
Kuruyan göz pınarlarımıza, yaşarmayan gözümüze ağlayalım..
Ve ağlayalım ağlayamadığımız için acınacak halimize..
Gelin hep beraber ağlayalım..
Ağlayamıyorsak bile hiç olmazsa GÜLMEKTEN UTANALIM….

?ui=2&view=att&th=1266a4d50b152d42&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a4d50b152d42&zw





SABIRLI OLMANIN FAZİLETİ...



?ui=2&view=att&th=1266a29818bdd577&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a29818bdd577&zw


Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sabır üç çeşittir: 1- Belaya, musibete sabır, 2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır, 3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene 300, ibadet yapmaya sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise, 900 derece ihsan edilir.) [Ebuşşeyh]

Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselama, (Ledün ilmine nasıl kavuştun?) diye sorunca, o da, (Günah işlememeye sabretmek sayesinde) diye cevap verdi.

Kur’an-ı kerimde sabrın önemi çok âyette bildiriliyor. Üç âyet meali şöyledir:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]

(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Allahü teâlâ elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

(Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine, ülülazm Peygamberler gibi sabret!) [Ahkaf 35]

Sabır hakkında hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(İmanı en üstün olan; sabırlı, cömert ve hoşgörülü olandır.) [Deylemi]

(Hak teâlâ, sevdiği kulu dertlere müptela kılar, o da sabrederse, ondan razı olur.) [Deylemi]

(Kötü komşunun eziyetlerine ölünceye kadar sabredeni Allahü teâlâ sever.) [Hakim]

(Allahü teâlâ, sabredeni sever.) [Taberani]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: "Kimin, bedenine, evladına veya malına bir musibet gelir, o da güzel sabrederse, Kıyamette ona hesap sormaya hayâ ederim.) [Hakim]

(Hak teâlâ, kendini sabretmeye zorlayanı sabretmeye muvaffak kılar.) [Buhari]

(Sevmediklerinize sabretmedikçe, sevdiklerinize kavuşamazsınız.) [İ. Maverdi]

(Acıya sabredip uğradığı felaketi gizlemesi ve kimseye şikayet etmemesi, kişinin Allahü teâlâyı iyi tanımış olmasındandır.) [İ.Gazali]

(En üstün ibadet sıkıntıya sabretmektir.) [Tirmizi]

(En şiddetli bela sabrın az olmasıdır.) [Deylemi]

(Yeminle söylüyorum, uğradığı zulme sabredenin Allahü teâlâ şerefini arttırır.) [Taberani]

(Geçim sıkıntısına sabredeni Allahü teâlâ Firdevs Cennetine koyar.) [Ebuşşeyh]

(Kıt kanaat geçinecek kadar az rızka sabredenlere müjdeler olsun.) [Deylemi]

(İki gözünü kaybeden sabrederse Cennete gider.) [Hatib]

(Müminin silahı sabır ve duadır.) [Deylemi]

(Allahü teâlâ buyurdu ki: Benim hükmüme razı olmayan ve verdiğim musibete sabretmeyen benden başka Rab arasın.) [Taberani]

Resulullah efendimiz, Allah’tan sabır isteyen birine buyurdu ki:
(Allah’tan bela mı istiyorsun, önce afiyet iste.) [Tirmizi]

Sabır hazinedir
Sabretmek, kurtuluşa, başarıya sebep olan güzel huydur. Sabır, Peygamberlerin hasletlerindendir. Bunun için atalarımız, (Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır), (Sabır selamettir), (Sabırla koruk helva olur) demişlerdir. Belalara sabretmek, kurtuluşa sebeptir.

Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez. Çünkü, (İman nedir?) diye sorulduğunda Peygamber efendimiz, (Sabırdır) buyurdu. (Deylemi)

Sabrın büyüklüğü ve fazileti sebebiyle Kur'an-ı kerimde yetmişten fazla yerde sabır ve sabredenlere verilecek sevaplar bildiriliyor. Âyet-i kerimelerde mealen buyuruluyor ki:
(Sabredenlerin mükafatını, yapmakta olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.) [Nahl 96]

(Allah sabredenleri sever.) [Al-i İmran 146]

(Sabır ve namaz, yalnız Allah’tan korkan müminlere kolay gelir.) [Bekara 45]

(Sabredenlere [lütfumu, ihsanımı] müjdele!) [Bekara 155]

(Eyyubü, [mal ve canına gelen musibetlere] sabredici bulduk. O ne güzel kuldu, hep Allah’a yönelir, Ona sığınırdı.) [Sad 44]

(Ey iman edenler, sabredin, sabretmekte birbirinizle yarış edin!) [A.İmran 200]

(Güzel sabret!) [Mearic 5]

Sabrın fazileti o kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, sabrı çok aziz eyledi. Herkes sabır nimetine kavuşamaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.) [İ.Gazali]

(Eğer sabır insan olsaydı, çok kerim ve cömert olurdu.) [Taberani]

(Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.) [Tirmizi]

(İbadetin başı sabırdır.) [Hakim]

(Sabrın imandaki yeri, başın vücuttaki yeri gibidir.) [Deylemi]

(Hak teâlâ, sabırlı ve ihlaslı olanı, sorguya çekmeden Cennete koyar.) [Taberani]

(En hayırlı vasıta sabırdır.) [Hakim-i Tirmizi]

(Allahü teâlânın yardımı, kulun sabrı ile beraberdir.) [Ebu Nuaym]

(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

(Oruç sabrın, sabır da, imanın yarısıdır.) [Ebu Nuaym]

(Aşkını gizleyip, namusunu koruyarak sabreden, Cennete girer.) [İbni Asakir]

(İmanın yarısı sabır, diğer yarısı ise şükürdür.) [Beyheki





Tesettürlüyüm çünkü ;

?ui=2&view=att&th=1266a177b8c6521c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1266a177b8c6521c&zw


Tesettürlüyüm Çünkü..
Allah (c.c)ı hatırlamak ve hatırlatmak için..
Yaratıl...ış gayemin gereği..
Özel olduğum için .. Özel hissettiğim için .. İnsanların gözünde değil Rabbimin nazarında özel olduğum için.. Kulluğumun gereği.. Rabbimin rızasını kazanmak için..

tesettürlüyüm çünkü;
Tesettürlüyk
en ...daha rahat olduğum için.. Dışarıda kendimi en rahat hissedebileceğim giyim şekli olduğu için.. Allah (c.c) rızası için.. Birtakım kötü gözlerden koruduğu için..
Tesettürlü bir insan dış görünüşüyle değil de kişiliği ve ahlakıyla davranışlarıyla, düşünceleriyle ön planda olduğu için..

Tesettürlüyüm çünkü ;
Buna verilecek en iyi cevabım: İnancımın kanıtlarından biri TESETTÜRÜM..
İnanıyorum; emri başım üstünde her varlığa sevgi duyuyorum.. her varlık O na çıkıyor.. O nu seviyorum..

tesettürlüyüm çünkü;
Rabbim bize zinet değerinde bakıyor ve ben bu zineti en iyi şekilde muhafaza etmek istiyorum..

tesettürlüyüm çünkü;
kadınlık vasfıyla deği,insan vasfıyla hayatta ilerlemek istiyorum..

tesettürlüyüm çünkü;
Ehli imana zarar vermek istemiyorum..

Tesettürlüyüm çünkü;
Tesettürün en baş vasfı başörtüsünü ilk önce kalbimde sonra kafamda taşıyorum..

Tesettürlüyüm çünkü;
İslamı yaşamayı kolaylaştırıyor, hayatımın her safhasına yaymamı sağlıyor..

Tesettürlüyüm çünkü;
Bana Rabbimi hatırlatıyor ve hatırlatanlardan olmak istiyorum..

Tesettürlüyüm çünkü ;
"KULUM" DİYE YADEDİLENLERDEN OLMAK İSTİYORUM..

Tesettürlüyüm çünkü;
Hürüm ben.. tesettürüm sayesinde namahremim, saygı duruşuna geçmek zorunda.. (öyle bir temsil etmeliyim ki, bu olmak zorunda)

Tesettürlüyüm çünkü;
HAKK böyle istiyor .. Hakk istedi mi, şek yok şüphe yok koşul yok şart yok..

Tesettürlüyüm;
çünkü hürüm ben.. Budur sebebi örtümü başımda taşırken gözlerimin ışıması.. Gurur addetmeyiniz..

Tesettürlüyüm çünkü ;
DEĞERLİYİM!!

Tesettürlüyüm Çünkü..
Allah (c.c)'a İtaat Ediyorum..

Tesettürlüyüm...
Çünkü Allah (c.c)'a Teslim oldum..


HELAL LOKMA

?ui=2&view=att&th=12664c7f97a701c2&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12664c7f97a701c2&zw
 
 
İbrâhîm Edhem hazretlerine, falanca yerde bir genç var. Gece gündüz ibâdet ediyor. Vecde gelip kendinden geçiyor, pek çok haller görülüyor dediler. Gencin yanına gidip, üç gün misafir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok acayip şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşıp kaldı. Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu.
Yediğine dikkat etti. Lokması helâlden değildi. “Allahü Ekber, bu hâlleri hep şeytandandır” deyip, genci evine dâvet etti. Kendi lokmalarından bir lokma yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhîm Etheme sorup, “Bana ne yaptın?” deyince, buyurdu ki: “Lokmaların helâlden değildi. Yemek yerken, şeytan da mi’dene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helâl yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı”.
Haram yemek, kalbi karartır, hasta eder.
Zünnûn-i Mısrî buyuruyor ki: Kalbin kararmasının dört alâmeti vardır:
1- İbâdetin tadını duymaz.
2- Allah korkusu, hâtırına gelmez.
3- Gördüklerinden ibret almaz.
4- Okuduklarını, öğrendiklerini anlamaz, kavrayamaz.
Ebû Süleymân-ı Dârânî buyurdu ki, helâlden bir lokma az yemeği, akşamdan sabaha kadar namaz kılmaktan daha çok severim. Çünkü, mide dolu olunca, kalbe gaflet basar. İnsan Rabbini unutur. Helâlin fazlası böyle yaparsa, mideyi haram ile dolduranların hâli acaba nasıl olur?
Sehl bin Abdüllah-i Tüsterî buyuruyor ki, yolumuzun esası üç şeydir: Helâl yemek, ahlâk ve amelde Resûl aleyhisselâma tâbi olmak ve (ihlâs) yâni her işi, yalnız Allah rızası için yapmaktır.
İbrâhîm Edhem buyurdu ki: Temiz ve helâl ye de, ister sabaha kadar ibâdet et, ister uyu ve ister, her gün oruç tut, ister tutma!
Abdüllah bin Mes’ûd buyuruyor ki, alış veriş, yâni ticâret ilmini bilmeyen fâiz yer. Rasûlullah Efendimiz buyurdu ki:
“Bile bile bir dirhem gümüş değerinde fâiz yemek, otuz zinâdan daha çok günahtır”. (Taberani)
Her ne kılmışsa adalettir Cenab-ı Kibriya her kazaya her beleya kıl rıza
Allah kerim.  (Pir-i Galibi Hacı Galip Hasan Kuşçuoğlu)
 
?ui=2&view=att&th=12664c9ad63e3564&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12664c9ad63e3564&zw
 
 

SİYAH GÜL..

?ui=2&view=att&th=12664b3f4ecfd025&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12664b3f4ecfd025&zw
 
 
 
?ui=2&view=att&th=12664b622f95a57e&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12664b622f95a57e&zw
 
 
Bismi hü !...
Vakit gecenin derinliğinde demleniyor şimdi ..
Siyahlar içinde yer gök ,
Sokaklar sessiz ...
Ve siyah çiğ taneleri düşüyor gözlerinden , günahtan kararmış yüreğime ...
Tenim siyahi değil belki , tenim kimseyi rahatsız etmiyor ..
Peki ya yüreğim ...
Uykusuz kaldığım siyah gecelerde , gözlerimi yakan siyahi yüreğim ..
Ya Bilal ,
Bedeni siyahlar içinde olan,
Ve ama yüreği yıldızlardanda parlak zat !..
Siyah Gülüm ...
Hangi kelimelerle anlatabilirim ki acizliğimi ?
Hangi kelime seni anlatmaya muktedir ki ?
Senden asırlar sonrasında .
Ve dahi seni bile bile , Senden öte O'nu bile bile ,
Terketmişken bedenimi siyahi boşluklara ,
Yüzüm yok bir harf bile söylemeye
..
ama yok kimsem ... O'ndan başka ,
O'nun dostlarından başka kimsem yok derdimi söylemeye ..
Ey siyah gül !..
Gül'e dost oldun , Gül'ün kokusunu duydun ,
Bedenin taşlarla zulmedilip, yüreğin satın alınmak istenirken ,
Ehad ! dedin , daha da yüreklendin ..
Birkez bile isyan etmedin siyahi tenine ..
Yüreğine sığındın her '' siyahi köle '' seslenişlerinden ..
Çünkü AŞK vardı yüreğinde , gerçek AŞK ..
Şimdi ben yüreğimi görmek istesem ,
Yüreğimde ne var diye sorsam ..
Karanlık sokaklar karşılar ancak gözlerimi,
Lambasını yitirmiş siyahi sokaklar ..
 
Ey siyah gül ! ..
Gözlerinden dökülen siyah çiğ taneleriyle yıkasam yüreğimi ,
Gözlerimi yıkasam , dost kabul edermisin beni ?..
Öyle zor ki buralarda yaşamak
Kalabalık yalnızlıklar sardı şehirleri ,
Evlerde şeytanlar hüküm sürüyor artık ,
Ve şeytan hiç zorlanmıyor işini yaparken !..
Dillerde kutsal kelimeler geziniyor bolca,
Ama gözler hep boşlukta , bedenler yalanda ...
Kelimelerin ve dahi herşeyin Rabbine sığınırken ,
Korkuyorum bu günlerde ey Bilal ! ...
Ya sevmezse O beni ..
O sevmezse sen de sevmezsin diye korkuyorum ..
Korkudan üşümüş ellerimi tutsan , dua etsen bana ..
Yıldızlardan parlak yüreğinle ,
Senden asırlar sonrasında yaşayan bu acize dua etsen ...
Şimdi gözlerimde hayalin ,
Okunan ezanlarda sesini duymuşçasına yad ederken seni ,
Seni seviyorum ey Bilal ,
Gül'ü seviyorum çünkü ,
O'nu seviyorum ..
 
?ui=2&view=att&th=12664b79a039f1a0&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12664b79a039f1a0&zw
 

OLDUĞUM GİBİ GÖR BENİ

?ui=2&view=att&th=1265642f416515c7&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_1265642f416515c7&zw



Olduğum gibi kim görebilir beni,
ne rengim var benim, ne nişanım.
Benim de bildiğim sırlar var, diyeceksin ama,
hem o sırlarım ben,
hem o sırları saklayanım.

Bu gönül ne vakit durulacak, bilmem.
Ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,
yürüyüp giden de ben.

Ben bir denizim,
kendi varlığı içinde taşan,
uçsuz bucaksız,
alabildiğine geniş,
kıyısız, hür bir deniz.

İki dünya da yok oldu gitti bende.
Artık ne bu dünyadan sorsunlar beni,
ne o dünyadan.

Sen bizim tıpkımızsın, dedim, ey can!
Amma yaptın, dedi,
o da ne demek?
Şu gördüklerin hep ben'im.
Yoksa, dedim, sen o musun?
Hey, kendine gel, sus, dedi,
benim ne olduğum, dedi, dile gelmez.
Öyleyse, dedim, işte sana dilsiz, dudaksız konuşan biri,
yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi,
işte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri.

Böyle koşup durmak, dedi bir ses, senin nene gerek.
Bak bana, apaçık ortadayım da gene gizliyim.
Sen beni gör asıl, beni!

Eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum,
eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben,
Tebrizli Şems'i gördüm göreli.

MEVLANA CELALEDDİN RUMİ (K.S)
 ?ui=2&view=att&th=12656465b526d5b7&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12656465b526d5b7&zw
 

unutma sandığının içinde sandığından fazlası var..

 
?ui=2&view=att&th=12655efbd6d2540c&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12655efbd6d2540c&zw
 
 
Bugün güneş Senin için doğdu.
Gün senin için özel olarak gönderildi.
Pencerenden uzanan sıcacık ve tazecik gün ışıkları,
"Sen mühimsin" mesajını getiriyor sana.
Yaratıcın seni yeni bir "bugün"le önemsiyor.
Varlığımızı hissetmeyiz çoğu kez. Varedildiğimizi sık sık unuturuz.
"Sıradan" günlerin içinde "olağan" sıkıntıların kıskacında, "günübirlik" telaşların girdabında adeta sürüklenerek dahil oluruz günün içine. Varedenin varlığımızın her zerresinde her an sürdürdüğü eşsiz dokunuşa köreliriz.
Tıpkı üzerinde yıllar boyu oturup dilendiği sandığın kapağını kaldırmayı aklına getiremeyen dilenci gibiyiz.
İçi mücevher dolu bir sandık var yanımızda, ancak dönüp bakmadığımız için yoksul belliyoruz kendimizi, boş sanıyoruz sandığı.
Bu sabah aynaya baktığında göreceğin yüz ne kadar tanıdıksa, o kadar da farklıdır. Senin yüzün yeryüzünde geçmiş ve gelecek bütün yüzlerden farklıdır.
Sana özeldir, bir tek senin içindir. Bu sabah aynada, ayrı ve özel olarak yaratıldığını ve ayrıcalıklı "bir"i olduğunu gördün.
Şimdi yüzününün tüm detaylarında varedildiğini seyret.
Gözlerinin görmek üzere sana özel verildiğini gör.
Kulaklarının işitmek üzere sana verildiğini duy.
Ağzının seni konuşturmak üzere sırf sana verildiğini söyle.
Burnunun yalnız sen koklayasın ve nefes alasın diye sana verildiğinin kokusunu al.
İki dudağın arasında kıvranıp saklanan sade ve içten bir tebessümün Varedenin doğrudan sana lütfu olduğunu fısılda.
Varedenin, tenindeki sıcacık ve tanıdık yaratış dokunuşlarını duyumsa.
Nabızlarında O'nun hayat verişine dokun.
Şimdi burada olduğunu duyumsa, Vareden'in emriyle"Ol!"durulduğunu bil; varedildiğini, bugüne gönderildiğini, bugünün gönderildiğini anımsa.
Bugün bi'tanedir.
Sen bi'tanesin.
Ve sen başkasın.
Unutma! Sandığının içinde sandığından fazlası var.
selam ve du a ile
?ui=2&view=att&th=12655f5367486f2d&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_12655f5367486f2d&zw