Hani ne pahasına olursa olsun inançlarımızdan asla taviz vermeyecektik




Hani inanç ilkelerini, doğru bildiklerimizi önceliklerimizin başına koyacaktık. Hani ne pahasına olursa olsun inançlarımızdan asla taviz vermeyecektik. Allah’a olan imanımızın gereği olarak her şeyde bir hikmet arayacaktık. Dünyaya çok geniş bir bakış açısı olan iman penceresinden bakacaktık.


Ne olursa olsun baktığımız her şeyin arkasındaki gizli eli görmeye çalışacaktık. Zerrelerden galaksilere kadar her şeyin bir kader ölçüsü içinde hareket ettiğinin ve bu nedenle de olağan üstü durumlarda dehşete kapılmamıza gerek olmadığının şuuruna varacaktık.


Öte alemle ilgili işlerimizi, dünya işlerimize tercih edecektik. “dünya geçicidir” gerçeğini tutum ve davranışlarımıza yansıtacaktık. Sönük kafa fenerimizi değil de “dünya”mızın güneşi olan Resulullah’ı(asm) rehber edinecektik.


Her asırda huzur ve barışın yalnız ve yalnız O’nun kutlu mesajında olduğuna inanacaktık. Resûlullah’ın saadet asrındaki eğitimi sayesinde öyle cılız toplumdan nasıl sevgi medeniyeti filizlendiğini, kıyametin kopmasına kadar da bütün asırları ışıtan sevgi kahramanlarının nasıl yetiştiği ise ilgimizin odağı olacaktı.


Resûlullah (asm)’ı sevmeyi Allah’ı sevmenin bir gereği kabul edecektik.Sevgiyi hayatımıza sokacaktık. Her şeye sevgiyle yaklaşacaktık. Ölümü hayatımızın bir parçası kabul edecektik, hatta onu sevecektik. Zor anlarımızda yalnız ve yalnız Allah’a sığınacaktık, başka hiçbir şeyden korkmayacaktık. Musibetlerin karşısında sabredecektik. Allah en büyük dayanağımız olduktan sonra olumsuz şeylerden telaşa düşmeyecektik- yılmayacaktık.


Haksız hiçbir baskıdan korkup bildiğimiz doğrudan şaşmayacaktık. Özgür olacaktık. Özgür olduğumuz kadar, her saniye ve her an kontrol altında tutulduğumuzun şuurunda olacaktık.Asla yalan söylemeyecektik. Aldatmayacaktık, aldanmayacaktık. Bir adım sonra ölüm bile olsa ne birini ne de bir toplumu yanılmayacaktık.


Her zaman doğrunun yanında olacaktık. En yakınımız bile olsa asla haksızdan yana tavır koymayacaktık. Eşit muameleyi ilke haline getirecektik. Hak ve hukuka saygılı olacaktık kusuru başkasında değil nefsimizde arayacaktık. Kardeşimizin kusurunu görmezlikten gelip ayıplarını örtecektik. Kardeşimizi şerefte, makamda, ilgide ve hatta maddi çıkarda nefsimize tercih edecektik.


Her canlının rızkı Allah’ın taahhüdü altında olduğuna göre, geçim darlığından telaşa düşmeyecektik. Alçak gönüllü olacaktık, insanlara tepeden bakmayacaktık. Düşkünlere yardım edecektik.Tutuculuğa hiç yer vermeyecektik. Başkalarına toleranslı olacaktık. Kendi düşüncelerimizle övünmeyecek, başkasının fikrini yermeyecektik. Hangi meşrebe sahip olursa olsun herkese kapımızı açacaktık.


Davranışlarımızı başkasını tenkite alet etmeyecektik. Kardeşimizin yaptığı güzel işleri alkışlayacaktık. Özellikle iman davasına sarılmışlarla müfritâne irtibat içinde bulunacaktık. Huzur bozucu ve yararsız kıskançlığa kendimizi kaptırmayacaktık.

Yaptığımızı Allah için yapacaktık. Kudsî davayı omuzlamada başkalarının yardımından son derece memnun olacaktık. Yalnız kendi meşrebimizi hak bilmeyecektik. Başkalarının görüşlerine de saygılı olacaktık haykırılan her hakikati her zeminde alkışlayacaktık.

Başkalarıyla tartışmaya girmeyecektik. İstenildiğinde fikrimizi açık açık söylemekten çekinmeyecektik. Ümitsizliğe düşmeyecektik ve sabredecektik. Zorluklardan asla çekinmeyecektik. Yaptığımız kusurlardan içten utanacaktık. Günahlardan tövbeye sarılacaktık.Ve yarınları kurmaya bütün ümidimizle hazır olacaktık.



” HANİ…




Hiç yorum yok: