EFENDİM'E MEKTUP

Biliyorum şu kalem tutan parmaklarım bile layık değil seni yazmaya…
Ama seni seviyorum EFENDİM…
Biliyorum yüreğimin duvarları kapkara, siyah noktalar çepeçevre sarmalamış dört yanı, ama seni özlüyorum EFENDİM…

Gözyaşlarım haketmiyor sevgini, yüzüm yok sana bakmaya, ama bu gözler hasretinle kanıyor EFENDİM…

Sen doğarken güneş gibi kainata ben yoktum göremedim gelişini…
Hz. Amine’nin bağrındaki o Nur sendin; gelişini müjdeleyen melekler; geldin diye tebessüm eden arş; birbirlerine doğuşunu haber veren yıldızlar; doğuşunla parıldayan o yıldız; o parlak yıldız olsaydım…Kisra’nın sarayında, yıkılan sütunların herbirine bir darbede ben vursaydım.

MECUSİLERİN İLAH DİYE TAPTIKLARI HİÇ SÖNMEYEN O ATEŞE; GELİŞİNİ MÜJDELEYEN KUVVETLİ BİR RÜZGARDA BEN OLSAYDIM…

SAVE gölünü kurutan bir nebze aşkta ben olsaydım; seslenseydim kainata; Ahmedin yıldızı doğdu deseydim; O yıldız doğduğundan beri sönük kaldı diğer bütün yıldızlar…

EFENDİM! SAHRALARDA BASTIĞIN KUM TANECİKLERİ OLSAYDIM DA; MÜBAREK AYAKLARININ ALTINDA YANDIKÇA YANSAYDIM. ŞEYMA OLSAYDIM; SÜT KARDEŞİN Kİ; HALİMENİN EVİNDE BİRLİKTE OYNADIĞIN…

Seni yetimsin diye almak istemeyen süt annelerinin bağrında kocaman bir kor olsaydım.. Kalplerini yangından yangına çevirip onlar için korkulu bir rüya olsaydım. Canım feda olsun sana Efendim, ruhum feda olsun sana…

Layık değilim biliyorum, layık değilim seni yazmaya…
Ama seni seviyorum, çok seviyorum…
Yaralı gönlüne kurban olsaydım; EBVA vadilerinden yurduna annesiz döndüğünde; yüreğindeki hicrana bir merhemde ben olsaydım…
Ayağının tozu yolunda bir kurbanda ben olsaydım… Çobanlık yaptığında seni gören otlattığın sürülerden bir tanesi de ben olsaydım…

EBU TALİBİN himayesinde ŞAM’a giderken o kervanla; üzerine bindiğin bir devede ben olsaydım…
Yolda seni gölgeleyen o bulutun içinde bir damla suda ben olsaydım…
KUSVA’nın üzerindeki o semerin olsaydım; elinde tuttuğun asan; canına kurban ben olsaydım.
TAİF’te sana atılan taşlara gövdesini siper eden bir ZEYD; YARILAN BAŞINDAN AKAN KANLARI SİLEN BİR EL; HÜZÜNLÜ BİR KALPLE İLERLEYİP BİR BAHÇE DE KONAKLADIĞINDA; RAHMANA AÇTIĞIN KÜÇÜK BİR DUANDA BEN OLSAYDIM…RABBİM! ŞİKAYETİM SANA DEĞİL AMA BU MUSİBETLERİN HAKKIMDA HOŞNUTSUZLUĞUNA MI İŞARETTİR?
diye yakarırken; Rabbimin sana gönderdiği o lütufla yanına gelen; ev sahibinin elindeki kase de sana uzattığı bir yemişte ben olsaydım.

Sonra onun senin Hak Peygamberi olduğuna inanıp imana gelmesiyle; RABBİNİN senden razı olduğunu anlayıp sevindiğinde; yüreğinde duyduğun bir parça sevinçte ben olsaydım…
Yüreğine kurban olduğum Efendim, canım Efendim…
On yaşındayken daha himayene bırakılan Enes gibi; Uhud harbinde Enesin paramparça olduğunu bildiği halde; O ŞEHİT OLDU, DİĞER EVLATLARIMA KOŞMALIYIM diyen NESİBE gibi; yaralılara su dağıtan hemşire NESİBE annemiz gibi; yiğit, kahraman bir cengaver olsaydım…

BEDİRDE küffarın karşısında arslanlar gibi kükreyen bir kılıç; döne döne savaşan Hz.Hamza’nın yüreğindeki aşk; yaşını sorduklarında Hz.EBUBEKİR’E SEN Mİ BÜYÜKSÜN EFENDİMİZ Mİ dediklerinde; O BENDEN DAHA BÜYÜK FAKAT BEN ONDAN ÖNCE DOĞMUŞUM cevabını dedirten sadakat ve edep gibi; Can sultan; bende o kutlu kevanda nasipdar olan kutlu yolcularından bir tanesi olsaydım…

CAN SULTAN! MAĞARAYA SIĞINDIĞINIZ ZAMAN SEN VE SADIK DOSTUN; ORDA BİR ARA UYUYAKALMIŞTIN. MÜBAREK BAŞINI DOSTUNUN DİZLERİNE BIRAKARAK YATMIŞTI. O ORDA SENİ BEKLERKEN AYAĞINI BİR YILAN ISIRMIŞTI DA; SEN RAHATSIZ OLMA DİYE KIMILDAMAMIŞTI. ZEHİR DAĞILDIKÇA VÜCUDUNA; ONU ATEŞLER BASMIŞ; TER İÇİNDE KALMIŞ; YİNE DE KALKMAMIŞTI. UYANDIN Kİ; KIPKIRMIZI BİR YÜZLE SANA BAKAN SADIK GÖZLER GÖRMÜŞTÜN. BU NE HAL YA EBA BEKR ? diye sormuştun; o da durumu anlatmıştı. O an ilahi müjdeyi vermiştin ya; MÜJDE EBUBEKİR MÜJDE! ALLAH BENİMLE KENDİ İSMİ ARASINA BAŞKA İSİM KOYMAZKEN; ŞİMDİ LEVH-İ MAHFUZDA SENİNDE ADIN VAR demiştin.

EFENDİM! O yılan dahi seni görme arzusuyla böyle çırpınmışken biz seni göremedik diye hicranlardayız; biliyorum yüreğim yok o yürekler gibi; o iman dolu yürekler gibi değil yüreğim; ama seni koruyan bir dizde ben olsaydım…

HİRA ya inzivaya çıktığın demlerde; Hatice annemiz elinde erzak torbasıyla gece vakitleri gelir; seni merak ederdi. Birgün yine karanlık çökmüş, Sen gelmemiştin. Yine Haticetül Kübra Annemiz elinde erzak torbası Hira ya çıkmış; mağaranın kapısında durmuştu. Seni orda RABBİNLE başbaşa bir halette görmüş, rahatsız etmemek için seslenmemişti. Bekledi, bekledi, tam üçgün bekledi.. Nihayet ibadetin bitmiş onu görmüştün.

NE ZAMANDIR BURDASIN? diye sormuştun; o da henüz geldiğini söylemiş; üç gündür ayakta beklediğini söylememiş; Seni incitmemişti. Ancak sen taşlaşmış ekmekleri görünce onun uzun zamadır beklediğini anlamıştın…
O an CEBRAİL aleyhisselam gelmiş;HZ. HATİCE ye RABBİNDEN selamlar getirmişti. MÜJDE HATİCE MÜJDE! RABBİN SANA SELAMLAR GÖNDERMİŞ DEDİĞİNDE; HZ HATİCE’NİN YÜREĞİNDE DUYDUĞU SAADETTEN BİR DAMLA SAADETİ DUYAN GARİP BİR YÜREKTE BEN OLSAYDIM. SADAKAT VE VEFANIN CANLI ÖRNEKLERİNİN YOLUNDA BİR KURBANDA BEN OLSAYDIM. SENİ VE DOSTUNU YAKALAMAK ÜZERE OLAN KÜFFARIN KARŞISINDA; SİZİ KORUYAN BİR ÖRÜMCEKTE BEN OLSAYDIM. KORKUNCA DOSTUN; LA TAHZEN İNNALLAHE MA’NA…
SAKIN HÜZNE KAPILMA ELBETTE ALLAH BİZİMLE BERABERDİR…

cevabını dedirten; dostunu teselli eden o nurlu dualarında olsaydım. Ayağına batan bir tek dikene dahi kalbi incinen; o iman dolu erleden; o arslan parçası yüreklerden; biri de ben olsaydım. Sana canıyla malıyla ve bütün hayatıyla tabi olan o yiğitlerin; o iman abidelerinin imanından bir katrede ben alsaydım.
MUS’AB BİN UMEYR gibi; sancağı sağ elime alsaydım; kopunca sağ elim onu sol elime alsaydım; o da kopunca sancağı başımla gövdem arasına sıkıştırsaydım…
Bedenim paramparça olsaydı da; sancağı yine de bırakmasaydım. Bir Sümeyye olsaydım; imanını iki devenin halatları ucuna teslim etmeyen sümeyye…


Bir BİLAL OLSAYDIM; kızgın kumların üzerinde karnında onlarca kaya, kırbaçlar yağdıkça vücuduna, siyah ile kırmızı karıştıkça birbirine yine de ALLAHU EHAD diyen bir Bilal…Bir YASİR olsaydım; paslı mızrakların hedefi olsaydı sinem ama yine de LAİLAHEİLLALLAH… Nidalarıyla haykırsaydım.

Bir ESMA OLSAYDIM; HACCAC-I ZALİM; evladımın başını gövdesinden ayırıp Kabenin sütunlarına astığında ve bende gelip başsız gövdeyi orda görddüğümde; BU HATİP HALA BURDAN İNMEYECEK Mİ diyen iman dolu bir yürek; Hz Ebubekrin kızı Hz ESMA… CAN SULTAN! BİLİYORUM LAYIK DEĞİLİM SENİ SEVMEYE, SENİ ÖZLEMEYE, SENİ YAZMAYA… BİLİYORUM BOYNU BÜKÜK BİR GARİBİM TENHALARDA… AMA SEN GEL, NE OLUR GEL, SEN BENDEN GİTME BEN BENDEN GİTMİŞ OLSAMDA; SEN BENDE BİTME BEN ÇOKTAN SÖNÜP BİTMİŞ OLSAMDA

KUYTULARDA SENİ BEKLEMEKTEYİM, NE OLUR GEL, YETER Kİ GEL… Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ESMA ÖZERDEMBiliyorum şu kalem tutan parmaklarım bile layık değil seni yazmaya… Ama seni seviyorum EFENDİM…

Biliyorum yüreğimin duvarları kapkara, siyah noktalar çepeçevre sarmalamış dört yanı, ama seni özlüyorum EFENDİM…

Gözyaşlarım haketmiyor sevgini, yüzüm yok sana bakmaya, ama bu gözler hasretinle kanıyor EFENDİM…

Sen doğarken güneş gibi kainata ben yoktum göremedim gelişini…
Hz. Amine’nin bağrındaki o Nur sendin; gelişini müjdeleyen melekler; geldin diye tebessüm eden arş; birbirlerine doğuşunu haber veren yıldızlar; doğuşunla parıldayan o yıldız; o parlak yıldız olsaydım…

Kisra’nın sarayında, yıkılan sütunların herbirine bir darbede ben vursaydım. MECUSİLERİN İLAH DİYE TAPTIKLARI HİÇ SÖNMEYEN O ATEŞE; GELİŞİNİ MÜJDELEYEN KUVVETLİ BİR RÜZGARDA BEN OLSAYDIM…

SAVE gölünü kurutan bir nebze aşkta ben olsaydım; seslenseydim kainata; Ahmedin yıldızı doğdu deseydim; O yıldız doğduğundan beri sönük kaldı diğer bütün yıldızlar…

EFENDİM! SAHRALARDA BASTIĞIN KUM TANECİKLERİ OLSAYDIM DA; MÜBAREK AYAKLARININ ALTINDA YANDIKÇA YANSAYDIM. ŞEYMA OLSAYDIM; SÜT KARDEŞİN Kİ; HALİMENİN EVİNDE BİRLİKTE OYNADIĞIN…

Seni yetimsin diye almak istemeyen süt annelerinin bağrında kocaman bir kor olsaydım.. Kalplerini yangından yangına çevirip onlar için korkulu bir rüya olsaydım. Canım feda olsun sana Efendim, ruhum feda olsun sana…
Layık değilim biliyorum, layık değilim seni yazmaya
Ama seni seviyorum, çok seviyorum…
Yaralı gönlüne kurban olsaydım; EBVA vadilerinden yurduna annesiz döndüğünde; yüreğindeki hicrana bir merhemde ben olsaydım…
Ayağının tozu yolunda bir kurbanda ben olsaydım… Çobanlık yaptığında seni gören otlattığın sürülerden bir tanesi de ben olsaydım…


EBU TALİBİN himayesinde ŞAM’a giderken o kervanla; üzerine bindiğin bir devede ben olsaydım…
Yolda seni gölgeleyen o bulutun içinde bir damla suda ben olsaydım…
KUSVA’nın üzerindeki o semerin olsaydım; elinde tuttuğun asan; canına kurban ben olsaydım.

TAİF’te sana atılan taşlara gövdesini siper eden bir ZEYD; YARILAN BAŞINDAN AKAN KANLARI SİLEN BİR EL; HÜZÜNLÜ BİR KALPLE İLERLEYİP BİR BAHÇE DE KONAKLADIĞINDA; RAHMANA AÇTIĞIN KÜÇÜK BİR DUANDA BEN OLSAYDIM…RABBİM! ŞİKAYETİM SANA DEĞİL AMA BU MUSİBETLERİN HAKKIMDA HOŞNUTSUZLUĞUNA MI İŞARETTİR? diye yakarırken; Rabbimin sana gönderdiği o lütufla yanına gelen; ev sahibinin elindeki kase de sana uzattığı bir yemişte ben olsaydım. Sonra onun senin Hak Peygamberi olduğuna inanıp imana gelmesiyle; RABBİNİN senden razı olduğunu anlayıp sevindiğinde; yüreğinde duyduğun bir parça sevinçte ben olsaydım…

Yüreğine kurban olduğum Efendim, canım Efendim…On yaşındayken daha himayene bırakılan Enes gibi; Uhud harbinde Enesin paramparça olduğunu bildiği halde; O ŞEHİT OLDU, DİĞER EVLATLARIMA KOŞMALIYIM diyen NESİBE gibi; yaralılara su dağıtan hemşire NESİBE annemiz gibi; yiğit, kahraman bir cengaver olsaydım…

BEDİRDE küffarın karşısında arslanlar gibi kükreyen bir kılıç; döne döne savaşan Hz.Hamza’nın yüreğindeki aşk; yaşını sorduklarında Hz.EBUBEKİR’E SEN Mİ BÜYÜKSÜN EFENDİMİZ Mİ dediklerinde; O BENDEN DAHA BÜYÜK FAKAT BEN ONDAN ÖNCE DOĞMUŞUM cevabını dedirten sadakat ve edep gibi; Can sultan; bende o kutlu kevanda nasipdar olan kutlu yolcularından bir tanesi olsaydım…

CAN SULTAN! MAĞARAYA SIĞINDIĞINIZ ZAMAN SEN VE SADIK DOSTUN; ORDA BİR ARA UYUYAKALMIŞTIN. MÜBAREK BAŞINI DOSTUNUN DİZLERİNE BIRAKARAK YATMIŞTI. O ORDA SENİ BEKLERKEN AYAĞINI BİR YILAN ISIRMIŞTI DA; SEN RAHATSIZ OLMA DİYE KIMILDAMAMIŞTI. ZEHİR DAĞILDIKÇA VÜCUDUNA; ONU ATEŞLER BASMIŞ; TER İÇİNDE KALMIŞ; YİNE DE KALKMAMIŞTI. UYANDIN Kİ; KIPKIRMIZI BİR YÜZLE SANA BAKAN SADIK GÖZLER GÖRMÜŞTÜN. BU NE HAL YA EBA BEKR ? diye sormuştun; o da durumu anlatmıştı. O an ilahi müjdeyi vermiştin ya; MÜJDE EBUBEKİR MÜJDE! ALLAH BENİMLE KENDİ İSMİ ARASINA BAŞKA İSİM KOYMAZKEN; ŞİMDİ LEVH-İ MAHFUZDA SENİNDE ADIN VAR demiştin.

EFENDİM! O yılan dahi seni görme arzusuyla böyle çırpınmışken biz seni göremedik diye hicranlardayız; biliyorum yüreğim yok o yürekler gibi; o iman dolu yürekler gibi değil yüreğim; ama seni koruyan bir dizde ben olsaydım…

HİRA ya inzivaya çıktığın demlerde; Hatice annemiz elinde erzak torbasıyla gece vakitleri gelir; seni merak ederdi. Birgün yine karanlık çökmüş, Sen gelmemiştin.
Yine Haticetül Kübra Annemiz elinde erzak torbası Hira ya çıkmış; mağaranın kapısında durmuştu.

Seni orda RABBİNLE başbaşa bir halette görmüş, rahatsız etmemek için seslenmemişti. Bekledi, bekledi, tam üçgün bekledi.. Nihayet ibadetin bitmiş onu görmüştün. NE ZAMANDIR BURDASIN? diye sormuştun; o da henüz geldiğini söylemiş; üç gündür ayakta beklediğini söylememiş; Seni incitmemişti.
Ancak sen taşlaşmış ekmekleri görünce onun uzun zamadır beklediğini anlamıştın… O an CEBRAİL aleyhisselam gelmiş;HZ. HATİCE ye RABBİNDEN selamlar getirmişti. MÜJDE HATİCE MÜJDE! RABBİN SANA SELAMLAR GÖNDERMİŞ DEDİĞİNDE; HZ HATİCE’NİN YÜREĞİNDE DUYDUĞU SAADETTEN BİR DAMLA SAADETİ DUYAN GARİP BİR YÜREKTE BEN OLSAYDIM. SADAKAT VE VEFANIN CANLI ÖRNEKLERİNİN YOLUNDA BİR KURBANDA BEN OLSAYDIM. SENİ VE DOSTUNU YAKALAMAK ÜZERE OLAN KÜFFARIN KARŞISINDA; SİZİ KORUYAN BİR ÖRÜMCEKTE BEN OLSAYDIM. KORKUNCA DOSTUN; LA TAHZEN İNNALLAHE MA’NA…

SAKIN HÜZNE KAPILMA ELBETTE ALLAH BİZİMLE BERABERDİR…
cevabını dedirten; dostunu teselli eden o nurlu dualarında olsaydım. Ayağına batan bir tek dikene dahi kalbi incinen; o iman dolu erleden; o arslan parçası yüreklerden; biri de ben olsaydım. Sana canıyla malıyla ve bütün hayatıyla tabi olan o yiğitlerin; o iman abidelerinin imanından bir katrede ben alsaydım.

MUS’AB BİN UMEYR gibi; sancağı sağ elime alsaydım; kopunca sağ elim onu sol elime alsaydım; o da kopunca sancağı başımla gövdem arasına sıkıştırsaydım… Bedenim paramparça olsaydı da; sancağı yine de bırakmasaydım. Bir Sümeyye olsaydım; imanını iki devenin halatları ucuna teslim etmeyen sümeyye…

Bir BİLAL OLSAYDIM; kızgın kumların üzerinde karnında onlarca kaya, kırbaçlar yağdıkça vücuduna, siyah ile kırmızı karıştıkça birbirine yine de ALLAHU EHAD diyen bir Bilal…Bir YASİR olsaydım; paslı mızrakların hedefi olsaydı sinem ama yine de LAİLAHEİLLALLAH… Nidalarıyla haykırsaydım.

Bir ESMA OLSAYDIM; HACCAC-I ZALİM; evladımın başını gövdesinden ayırıp Kabenin sütunlarına astığında ve bende gelip başsız gövdeyi orda görddüğümde; BU HATİP HALA BURDAN İNMEYECEK Mİ diyen iman dolu bir yürek; Hz Ebubekrin kızı Hz ESMA… CAN SULTAN! BİLİYORUM LAYIK DEĞİLİM SENİ SEVMEYE, SENİ ÖZLEMEYE, SENİ YAZMAYA… BİLİYORUM BOYNU BÜKÜK BİR GARİBİM TENHALARDA… AMA SEN GEL, NE OLUR GEL, SEN BENDEN GİTME BEN BENDEN GİTMİŞ OLSAMDA; SEN BENDE BİTME BEN ÇOKTAN SÖNÜP BİTMİŞ OLSAMDA… KUYTULARDA SENİ BEKLEMEKTEYİM, NE OLUR GEL,
YETER Kİ GEL…
Sallallahu Aleyhi Ve Sellem

Hiç yorum yok: