Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar
susacaktım.
Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun
gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik
babamla.
Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da
bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa
patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün
gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın
babanla?'diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol
alırdım.
Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ
ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir
odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte
otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret
edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır,
televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun
izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile
kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda
hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa
susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak
başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna
işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey
sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama
göndermiyordu.
'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara
anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'
diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
beceremiyordum.
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir
gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da
elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun
zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam
oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.
Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da
arkadaşın.'dedi.
Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu
küçükkız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
Heyecanla başladım anlatmaya.
Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp
küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe
teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz
benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi
duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,
'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de
bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha
ne istiyorlar' diye.
Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına
inanamıyorlardı.
Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın
Farkında Olmalı.
Kaynak: Anonim |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder