Kürdistan'da Bir Kürtmen Kızı

   

 
08.10.2009
Erkam Tufan Aytav
Erkam Tufan Aytav
Gazeteci yazar dostum Faruk Mercan ile Erbil'e ayak bastığımızda Ekim ayı olmasına rağmen buralarda daha yazın bitmediğini kavurucu sıcaklardan hemen fark ediyoruz. Geldiğimiz yer neresi? Kimine göre Irak'ın kuzeyi, kimine göre Kuzey Irak, ama Irak anayasasına baktığımızda burası Irak bölgesel Kürdistan Yönetimi. Diğer tabir ile Kürdistan. Türkiye'den pek farkında değiliz ama bu bölgenin anayasal karşılığı bu. Kimilerin hoşuna gitse de bu, gitmese bu.
Pasaporttan geçerken beni bir gülme aldı. Geçen gelişimde Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan ile gümrükten geçerken pasaportuna vurulan Kürdistan mührünü gördüğündeki hali gözümün önüne geldi. 'Yahu işin ciddiyetini mührü vurunca anladım' demişti.
Bölge insanı çok sıcakkanlı, hemen kaynaşıveriyorlar. Türkiye'ye olan özel muhabbet bitarafa, her kim güler yüz gösterse kalplerinden bir şeytanlık geçirmeden hemen itimat ediyorlar.
Bu sebeple hep kullanılmış, hep istismar edilmişler. Kandırılmaya çok müsait bir yapıları olduğunu gözlemledim. Kürtlerin tarih boyunca devlet kuramamalarının dâhili ve harici sebeplerini müstakil olarak incelemek lazım...
Bütün dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir bölge burası... Tabii Kürtlerin kara kaşı kara gözü için değil bu ilgi elbette. Gerek yer altı kaynakları gerek stratejik önemi ilginin gerçek sebebi. Kürtler umarım bunu fark ediyorlardır.
Erbil, Kürkük ve Süleymaniye'yi tekrar görme fırsatı buluyoruz.
Erbil geçen gelişimdeki gibi. Asayiş problemi olmayan, biraz gelişmiş bir kasabayı andırıyor. Her yerde inşaatlar var. Çarşı pazar profili bizim doğu ve güneydoğumuz ile aynı. Aynı kültür coğrafyası! Yanlış anlaşılmasın ama bu bölgeye ne zaman gelsem pasaportla dış hatlardan gidişimi yadırgarım. Hiç de yabancı bir yer değil çünkü.
Erbil'de Nakşibendi tarikatı oldukça güçlü. Sokaklarda başı açık kadın görmek adeta imkânsız. Halk gelenekleşmiş dindarlığını yaşıyor.
Şehirdeki reklam tabelalarının büyük çoğunluğunu Türkiye markaları oluşturuyor. Türk malı demek sağlam demek, güvenilir demek. Avrupa mallarına bile bu kadar itibar edilmiyor.
Derken ver elini Kerkük.
İlk geldiğimde büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Hayalimde palmiye ağaçlı, kubbeli yapıları ile güzel bir şehir vardı. Ne gezer. Tam bir harabe. Metruk bir şehir Kerkük. Dünya petrolünün %7 si burada olmasına rağmen böyle. Aslında rağmen değil de sayesinde demek daha doğru. O petrol olmasa idi Kerkük eski mamur Kerkük olacaktı. Arap, Kürt, Türkmen'in kardeşçe yaşadığı, sokaklarında hammer jiplerin dolaşmadığı, iki insandan birinin elinde kaleş olmadığı bir şehir olacaktı.
Ancak geçen gelişime kıyasla daha bir güvenli bir hal gördüm. Fotoğraf çekmek istediğimde kimse aman diye elime yapışmadı, arabadan sakın inmeyin vururlar demedi. Sokakta hiç ABD askerine de tesadüf etmedim.
Duvarda boya ile yazılmış bir yazı gözüme ilişti. Yazıyı okuyunca çok şaşırdım. Türkiye'den bildiğimiz sloganlardı bunlar. 'Ne mutlu Türkmen diyene' yazıyordu. Bir başka duvarda da ise 'Kerkük Türkmen'dir Türkmen kalacak' yazısı duruyordu.
Kerkük'te dört resmi dil var. Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice. Her bir etnik grubun kendilerine ait okulları ve eğitim müdürlükleri var. Tayin, maaş gibi işlerde özerkler. Türkmenler de, Kürtler de, Araplar da Kerkük bizim diyorlar.
Polat Alemdar ve Memati'nin resimleri duvarlarda görmek mümkün. Tabii bu resimleri Türkmenlerin astığı muhakkak.
Çölde bir vaha bulmuş gibi yıllar önce açılmış Türk kolejini ziyaret ediyoruz. Bahçesinde bayrağımız dalgalanıyor. Okul bahçesi teneffüs saati olsa gerek öğrenciler cıvıl cıvıl, neşe içerisinde. Gülüp oynuyorlar. Kerkük üzerine, Kerkük'ün geleceği üzerine yapılan planlardan habersiz eğleniyorlar. Okullarına, öğretmenlerine güveniyorlar, okullarını yuvaları gibi görüyorlar. Şiisi, Kürdü, Türkmeni, Arabı el ele bahçede oynuyorlar.
Bahçede mütebessim çehresi ile Kenan öğretmen bizi karşılıyor. Aslen Diyarbakırlı bir Kürt imiş. Kerkük'ten bir Türkmen kız ile evlenmiş. Bir kızları olmuş. Peki, o kız ne oldu şimdi; Kürt mü Türkmen mi diye sorduğumda gülerek cevap veriyor benim kızımız bir Kürtmen. Diğer öğretmenlerle de tanışıyoruz. Sadece ikisinin Türkiye Kürtlerinden olduğunu gözlemliyorum.
Kerkük'te bir de Türk kız lisesi var. Orayı da ziyaret ediyoruz. Dikkatimi çeken iki temel şeyden biri bütün öğretmenlerin mütebessim çehreleri. Hepsi "çok mutluyuz burada" diyorlar. Aşkla şevkle hizmet veriyorlar. İkincisi ise okulun bütün pencerelerinin güvenlik gerekçesi ile sıkı tel örgüler ile kaplı olması.
Anti parantez burada belirteyim. Bizim Kuzey Irak dediğimiz bölgede ABD'nin, İngiltere'nin, Fransa'nın, Lübnan'nın ve Türkiye'nin eğitim kurumları var. Ama eğitim konusunda en ciddi ve en başarılısı Türkiye'den iş adamlarının açmış olduğu okullar. Yani Işık kolejleri. Dört binin üzerinde öğrencileri var. Genel Müdür Talip beyin ifadesine göre çocuğu bu okulları kazanan aile düğün düzenliyor ve çevresine yemek veriyormuş.
Bir anti parantez daha; bizim Erbil'e gelişimizden üç gün önce Fransa eski cumhurbaşkanının eşi Danielle Mitterrand bölgede üç Fransız okulunun açılışını yapmış.
Bu sefer direksiyonu Süleymaniye'ye çeviriyoruz. Hani bizim askerlerimizin başına çuval geçirdikleri yere. Hala o olayın gerçek yüzü aydınlatılabilmiş değil. Veli Küçük'ün bu işte parmağı olduğunu söyleyenler var. Peki, niye diye sorduğumda dönemin Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök'ü istifaya zorlamak için cevabı geliyor. İşin aslını ben de bilmiyorum.
Kerkük, Süleymaniye yolu oldukça güzel. Kürt bir dostumdan yol boyunca Saddam'ın zulmünü dinleme fırsatı buluyoruz. Bir tanesini burada anlatayım.
Bir gün Saddam bir köye bir açılış için gider. Saddam her seferinde olduğu gibi 7/8 adet aynı renk ve modelde araç konvoyu ile gelmiş köye. Suikast olur korkusu ile hangi arabada olduğu saklanırmış.
Derken Saddam köye gelmiş açılış yapılmış, köylüler kurbanlar kesmiş. Kurban kesenlerden biri Saddam'ın hangi arabadan indiğine dikkat etmiş ve arabasına işaret olarak kan sürmüş.
Konvoy açılıştan sonra tekrar yola çıkmış. Yolda kan sürülmüş arabaya roket saldırısı olmuş. Ancak ne çare ki Saddam dönüşte başka arabaya binmiş. Bu durumda Saddam'ın ne yaptığını tahmin edersiniz? Elbette en vahşicesini.
Bütün köyü kurşuna dizdirmiş.
Süleymaniye Talabani'nin kalesi olarak bilinen bir şehir. Ancak son seçimlerde KYP ikinci parti olmuş. Bizim batı Anadolu şehirlerini andıran bir yer. Oldukça bakımlı, batılı ve Türkiye'den markaları, şık mağazaları, pastaneleri bu şehirde görmek mümkün. Şehrin orta yerinde anormal büyüklükte bir gökdelen inşaatı var. Otel olacakmış. Talabani'nin eşinin yaptırdığı söyleniyor.
Süleymaniye de de üç adet 'vaha' buluyoruz. Işık kolejlerinin açmış olduğun üç okul. Süleymaniye'de 1267 öğrenciye hizmet veriyorlarmış. Kız lisesini ziyaret ediyoruz. Geçen geldiğimde bizi gülmekten yerlere yatıran Kürt kız öğrenciyi soruyorum, mezun oldu diyor öğretmenleri. Ne yapmıştı da bizi güldürmüştü merak edenlere hemen söyleyeyim, başta Bülent Ersoy olmak üzere pek çok sanatçının taklitlerini yapmıştı bize. Hem de karikatürize ederek.
Erkek lisesi müdürü Lokman beyi görür görmez sordum; geçen gelişimde Süleymaniye'nin resmi devlet erkânı ile okulun öğretmenleri arasında futbol maçı yapacaktınız maçı kim kazandı diye. "Tabii ki biz dedi gülerek."
Eğitim kahramanları yeni yapılan ilköğretim okulunun inşaatını da gezdirdiler. Nasıl heyecanlılar bilemezsiniz.
Hava kararıyordu vedalaşırken. Her biriyle tek tek sımsıkı sarıldım. Arabamıza bizi bindirip arkamızdan el sallarlarken aynı mütebessim çehre ile vardı yüzlerinde.
Süleymaniye'den Erbil'e dönerken Kerkük üzerinden dönmek zorundasınız.
Gece Kerkük adeta yanıyor gibi gözüküyordu. Petrol çıkan yerler alev alevdi.

Hiç yorum yok: