Utanmak, insanın kalitesini gösteren bir güzelliktir


Utanmak, insanın kalitesini gösteren bir güzelliktir. Utancından dolayı



yanakları kızaran bir insan, gerçekten ve hala insan olduğunu gösteriyor


demektir.


Bu güzellik bütün insanlara yakışır ama, asıl hanımların süsüdür.


Bu gerçeği, açıkça ve ilk ifade eden Güzeller Güzeli’dir.


Halkımız da, o nebevi ifadeden ilhamla, utangaç, iffetli, edepli ve hayâlı


delikanlıları tarif etmek için, “Kız gibi çocuk” der.


Ne yazık ki, şimdi utanmaktan utanan bir nesil yetişiyor.


Utanması gerekenden utanmayan, ama utanmaması gerekenden utanan bir nesil…


Utandırması gereken, ahlaksızlık, faziletsizlik, haksızlık, merhametsizlik


ve sevgisizlik değil midir?


Şimdi, bu insani güzelliklerden dolayı utananlar ayıplanıyorlar, eksik ve


noksan olarak görülüyorlar.


Rahmetli Necip Fazıl Bey, Kahraman Maraş’taki bir konferansında, “Pek


yakında utanmaktan utanan bir nesil gelecektir” dediği zaman, o zamanın


gençleri olan ben ve arkadaşlarım, bu cümleyi çok yadırgamış ve bir türlü


kabullenememiştik.


Ama Şairler Sultanı, bir şair hassasiyetiyle demek ki bugünleri görüp haber


vermiş… Şimdilerde, giderek utanmaya yabancılaşan ve hatta bazı kesimlerde,


maalesef, UTANMAKTAN UTANAN bir nesli hep birlikte ayan beyan görmekteyiz.


Güzeller Güzeli Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Haya imandandır”


buyurur… Ancak günümüzde, hayânın bir insani güzellik olarak yaşanılması bir


yana, artık kelimesi de dilimizden ve lügatimizden kalkmaktadır.


Sahi, dilimizde kaldı mı hayâ? Ya hayatımızda…


Dilimizde olmayan hayatımızda bulunur mu ki?.. Önce kavramlar kalkıyor


âlemimizden sonra da yaşanan manaları…


Her insani güzellik gibi, hayânın, utanmanın ve bu güzelliklerden dolayı


yüzlerin kızarmasının temelinde İMAN vardır. Görürcesine bir Allah ve ahiret


imanı yoksa, ne utanma kalıyor, ne de hayâ… Çünkü insanı sınırlayan ve


kurallara bağlayan imandır.


Eğer insana iman hâkim değilse, egemenlik nefsin ve işbirlikçisi olan


Şeytan’in eline geçiyor. Nefs ve Şeytan ortaklığının en önemli silahı ise,


utanmazlıktır.


Utanmazlığı ele alıp, insan gibi değil, çok ayaklılar gibi yaşayanlar için,


Akif’imiz şöyle der:


“–Bir utanmaz yüz, kızarmaz yüz bütün sermayesi”…


Niçin böyledir?


Bu sorunun en açık ve net cevabı şöyle olmalı diye düşünüyorum:


–Allah’tan utanmayanı, kimden ve neden utandırabiliriz ki?..


Ve bu hale gelmiş bir insanı, kötülükten, edepsizlikten, ahlaksızlıktan


nasıl vazgeçirebiliriz ki?


Batılı insan, Allah’tan uzaklaşıp da nefsinin kölesi olmaya yönelince,


birçok insani özelliklerini de birer birer terk etmeye başladı. Fakat en


önce ve hemen terk ettiği güzellik, hayâ duygusu oldu… Hayâ gidince ne ayıp


kaldı, ne de günah… Ne yapsan caiz, ne etsen uygun, nasıl yaşasan güzel…


Böylece hayat, kuralsız, sınırsız bir nefsaniyet yarışına dönüştürüldü.


İnsan, “Allah’ın kulu olmaktan kurtulup hürriyetimi kazanayım” derken,


nefsinin kölesi olup, bütün varlığın esiri durumuna düştü. Bir başka


deyişle, insan, Allah’tan uzaklaşınca, insanlıktan da uzaklaştı. Allah’tan


ve dolayısiyle de insanlıktan da uzaklaşan insan, nereye yaklaştı?


Allah’tan ve insanlıktan uzaklaşan insanın yaklaştığı yer, utanmanın bittiği


yerdir. Böyle bir insan, haksızlıktan utanmıyor. Kan dökmekten,


hırsızlıktan, kalp kırmaktan utanmıyor. Utanmıyor ve bu sebeple de her


hayâsızlığı yapmakta kendini serbest hissediyor.


Böylelerine, AR DAMARI ÇATLAMIŞ denirdi. Hala arsızlık diye bir şeyden


bahsediliyor mu, bilmiyorum ama benim anacığım derdi ki:


“–İnsanın manevi bir damarı vardır. Ar ve hayâ duygusu o damarı güçlü ve


sağlam kılar. İnsan utanmazlığa başlar ve devam ederse, nihayet bir gün o


damar çatlar… Ar damarının çatlaması, insanı insanlıktan çıkarır. Çünkü


utanmaktan uzaklaşır ve artık yüzü hiç kızarmaz olur.


Ar damarı, çaaat dile kırılınca, insanı kötülüğe götüren fren bozulmuş olur.


Artık böyle birinin yapamayacağı kötülük yoktur. Suçüstü yakalasanız bile,


yaptığından asla utanmaz, hatta edepsizliğinden dolayı yüzüne tükürseniz


bile, arsızca sırıtır da, suratına yağmur yağdığını sanır.”


Bu gerçek de gösteriyor ki, hayâ imanın eseridir… Kesin ve kesintisiz bir


Allah inancı olmadan, hayâlı olmak da mümkün değildir.


Bu sebeple de, imandaki zayıflık, ilk önce utanma azlığı sonucunu


doğurmaktadır.


Batılı insan, Allah’tan uzaklaşınca nefsinin kölesi oldu. Allah’ın emirleri


ve kuralları yerine nefsinin arzularını koyunca, ilk olarak utanma


duygusundan sıyrılmıştır. Zira nefsinin arzularını sınırsızca yaşayabilmek


için utanmaktan utanması gerekmektedir.


Hayvanları bile utandıracak bir utanmazlık içinde, sadece benini,


bencilliğini tatmin için yaşamaya başlamıştır.


Bugün ortaya çıkmış olan acı gerçeği, Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem


asırlar önce haber vermişti:


“–UTANMIYORSAN, DİLEDİĞİNİ YAP!”










Bu hakikat, aslında bütün peygamberlerin ve Allah Dostlarının ortak


ifadesidir.


Bu gerçek iyi bilinirse, bu gün yeryüzünde yapılan zulüm ve bir damla petrol


için akıtılan bin damla kan kolay anlaşılabilir.


Giyinmeyi gereksiz gördüğünü gösteren kıyafetler içindeki kişiler de,


durumlarında utanacak bir şey görmüyorlar.


Yalancı yalanından utanmıyor.


Hırsız, da hırsızlığından…


Sonuç olarak da, utanma duygusu utanmazlığımızdan utanıp, bir bilinmez


diyara hicret ediyor. Bizi de, utanmazlığın normal kabul edildiği bir


yaşanılamaz, haksız, kaba ve katı bir hayat karşılıyor.


Böyle olmasın, “Her insan her dilediğini sınırsızca yaşamasın!” dediğiniz


zaman da, ünlü bir gazeteciniz çıkıp, “Biz hayvanlar kadar bile özgürce


yaşayamayacak mıyız?”diye yazıyor…


Oysaki hayvanlar kadar özgür olabilmek için gereken utanmazlık, sadece


Şeytan’ın işine yarar… Utanmayı öğretemediğimiz çocuklar, Şeytan’ın rahatça


yağmalamasına sunulmuş olur.


Eğitim seminerlerimizde, anne–babalardan bazen şöyle bir şikâyet duyarım:


“–Çocuğum çok utangaç,çok çekingen… Ne yapayım,onu nasıl açayım?..”


Ben de bu sorulara genellikle şu cevabı veririm:


“–Önce şunu iyi biliniz ki, utangaçlık kötü bir şey değildir. Böylesine


utanmazlaşmış bir dünyada, ne mutlu o evlada ki, hala utanabiliyormuş… Zaman


içinde, yaş baş geliştikçe, çocukluktaki utangaçlık zaten kendiliğinden


törpülenir, azalır ve dengelenir. Ama siz şimdi çocuğun başarısını ve hayata


uyumunu azaltan utangaçlığını abartır, tehlikeli bir hastalık gibi görür


üstüne yürürseniz, belki çocuğu utanma duygusundan kurtarırsınız ama utanmaz


yapma ihtimaliniz de ortaya çıkar. Asıl tehlikeli olan da budur. Çünkü her


utanma, her utanmazlıktan daha iyidir. Bu duyguyu iptal etmek çok kolaydır


ama tekrar diriltmek çok zordur.


Bu sebeple, utanma duygusuna bütünüyle cephe almak çok tehlikelidir. Ancak,


utangaçlık çok aşırı boyutlarda ise ve mesela okul başarısını engelleyecek


boyutlara varmışsa, ancak o zaman müdahale edilmelidir. O halde de çok


dikkatli olmalı, utanma duygusu rencide edilmemeli, büsbütün ortadan


kaldırılacak biçimde hırpalanmamalıdır.


İnsanlığın çektiği belaların temelinde, daima utanmazlık vardır. Mü’minin


mizacında hayâ vardır. Yüce Yaratıcı’nın huzurunda kurulacak olan o Büyük


Mahkeme’de utanmamak için, bu fani hayatta çok mahcup olur, fazla utanır ve


her halinden hayâ sezilir.


Utanmazlığın arttığı ve insanların adeta hayâsızlık yarışına çıktığı bir yaz


mevsiminde, hanımların çıplaklığından şikâyet edenlere bir Allah Dostu şu


ibretli tavsiyede bulunmuş:


“–Evladım, madem onlar hadlerini bilememiş ve kendilerini sergilemişler…


Peki siz, niçin bakışlarınızla onları örtmediniz…”


Her ortamda ve her zaman, hayâda hayır vardır…


Esselam Aleykum..

Hiç yorum yok: