Hayırda Seçme ve Hizmette Sınır Olmaz


?ui=2&view=att&th=125260381d6a498a&attid=0.1&disp=attd&realattid=ii_125260381d6a498a&zw
 
 
 
 
 
Az çok demeden elden gelen hayrı yapmalıdır. Allah Teala (c.c) kulundan razı olursa, kulun ameline göre değil, kendi rahmetine göre ikram eder. O’nun kulundan azıcık razı olması her şeyin üzerindedir.
Allah Teala’nın rızası ibadet ve güzel amellerde, gazabı günahlarda, dostları insanların arasında gizlidir. Hangi iyi amelimizin affımıza vesile olacağını bilemeyiz. Aynı şekilde hangi günahımızın bizi azaba götüreceğini de kestiremeyiz. Yine, hangi gönlü kırarsak Allah’ın gazabına uğrayacağımızı da bilemeyiz. En emniyetlisi, hiçbir hayrı küçümsemek; hiçbir kötülüğü basite almamak ve haksız yere hiçbir insanı incitmemektir. “Sen bir hayır yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir” sözü, kime yapılırsa yapılsın hiçbir hayrın zayi olmayacağını anlatmak için söylenmiştir.
Cennetin her bir kapısı ayrı bir hayır ehlin için tahsis edilmiştir. Cennetin bütün o kapılardan çağrılmak isteyen kimse, o kapılara has iyiliklere talip olmalıdır. Ne mutlu o kimseye ki, güzel ahlakı ve cömertliği ile dünyada gönüllerdeki sevgi cennetine girmiştir ve bunun hediyesi olarak ahirette de ebedi saadet yurdu olan gerçek cennete davet edilmiştir. İşte müjde: Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bir gün sahabilerine “Kim Allah yolunda en kıymetli mallarından infak ederse, cennetin kapılarından davet edilir. Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehlinden olan bir kimse, namaz kapısından çağrılır. Cihat ehlinden olan bir kimse, cihad kapısından çağırılır. Sadaka ehlinden olan bir kimse, sadaka kapısından çağırılır. Oruç ehlinden olan kimse, ‘Reyyan’ kapısından çağrılır” der. Hz. Ebu Bekir (r.a) “Ya Rasulallah, söylediklerinizin hepsini yapan bir kimsenin durumu nedir? Bütün bu kapılardan çağrılacak kimse var mıdır?” diye sorar. Rasulullah (s.a.v) “Evet, vardır. Öyle ümit ediyorum ki onlardan birisi de sen olursun” buyurur.
Hayrın sonu hayra çıkar
Güzel niyetle yapılan her hayrın neticesi iyi olur. Bu konuyu Alemlerin Efendisi’nin anlattığı şu olaydan anlıyoruz: İsrailoğulları zamanında bir adam “Ben bu gece malımdan bir sadaka vereceğim” der ve sadakasını alıp evinden çıkar. Sadakayı (bilmeden) kötü yola düşmüş bir kadının eline koyar. Sabah olunca durum fark edilir; insanlar o kötü kadına sadaka verildiği hakkında konuşmaya başlar. Adam ise o kadına verdiği sadakadan dolayı Allah’a hamd eder. Sonra tekrar “Muhakkak bir sadaka vereceğim” diyerek evinden çıkar. Bu defa sadakayı bir zenginin eline koyar. Sabah olunca durum anlaşılır, insanlar “Bu gece bir zengine sadaka verilmiş” diyerek konuşmaya başlar.
Adam, “Allahım! Bu zengine verdiğim sadakadan dolayı sana hamd olsun!” der ve yine “Bu gece de bir sadaka vereceğim” diyerek evinden çıkar. Bu defa sadakayı bir hırsızın eline koyar. Sabah olunca durum anlaşılır ve insanlar “Bu gece bir hırsıza sadaka verilmiş!” diyerek konuşmaya başlar. Adam yine hem o kadına hem zengine hem de hırsıza verdiği sadakadan dolayı Allah’a hamd eder. Bu olayın ardından adama rüyasında bir melek gelerek “Senin vermiş olduğun sadaka Allah katında kabul edildi. O kötü kadına verdiğin sadakanın bereketine, umulur ki o, iffetli bir kadın olur. Şu sadaka verdiğin zengin de, bundan ibret alır da, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerden başkalarına infak eder. Kendisine verdiğin sadakanın bereketine şu hırsız da, belki hırsızlıktan elini çeker” der.
Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bu şahsın örnek halini anlatarak, onun samimi niyet ve ihlasını takdir etmiştir. Demek ki iyi niyetle verilen bir sadaka, zahiren yerini bulmasa da sahibine sevap getirir. Ahlakı kötü insanlara Allah rızası için yapılan iyilik ve ikramlar, onun ıslahına vesile olabilir. Hayır yaparken her zaman şahıs seçmek doğru değildir. Kapımıza gelen kimsenin şekline aldanmayalım. Öyle insanlar vardır ki, halk kendisine hiçbir kıymet vermezken o, Allah Teala’nın veli kullarından birisidir. Onun için büyüklerimiz “Her geceni Kadir, her geleni Hızır bil!” demişlerdir.
Zerre zayi olmaz
Bir gün Hz. Aişe validemize (r.anha) bir dilenci gelir; bir şeyler ister. Annemiz üzerini yoklar, elbisesinin cebinde sadece bir adet kuru üzüm bulur. Onu dilenciye uzatır. Dilenci verilenin bir üzüm tanesi olduğunu fark edince almaktan çekinir gibi davranır. Kendine göre, annemizin bu kadar küçük bir şeyi sadaka vermesini hoş bulmaz. Etrafındakiler de durumu biraz yadırgar. Aişe validemiz (r.anha), elindeki üzüm tanesini uzatıp “Al onu; eğer kabul edilirse onun içinde yüce Allah’ın sayıp ahirette amel terazisine koyacağı nice zerreler var” der. Aişe annemiz (r.anha) bu sözüyle, Zilzal suresindeki, “Kim zerre kadar hayır yaparsa onu görür. Kim de zerre kadar kötülük yaparsa onu görür” ayetine işaret etmiştir.
Allah rızası için yapılan bir işe küçük veya az denmez. Hayır yaparken kullardan utanmak ve hayırdan geri kalmak yanlıştır. İhlas, amelde kullara değil, yüce Mevla’ya bakmaktır. Yüce Mevla’nın rızası hayırlar içinde gizlidir. Az çok demeden elden gelen hayrı yapmalıdır. Allah Teala (c.c) kulundan razı olursa, kulun ameline göre değil, kendi rahmetine göre ikram eder. O’nun kulundan azıcık razı olması her şeyin üzerindedir. Yüce Rabbimiz cennete ve cemale giden yolda cümlemizi muvaffak etsin.

“Ey kulum! beni niçin doyurmadın?”
Allah Teala kıyamet gününde “Ey kulum! Senden yiyecek istedim, beni niçin doyurmadın?” der. Kul, “Ya Rabbi! Sen alemlerin Rabbi olduğun halde ben seni nasıl doyururum?” diye sorar. Allah Teala “Hatırlasana, falan kulum senden yiyecek istedi, sen onu doyurmadın. Bilmiyor musun, eğer onu doyursaydın, (yaptığın hayrı) benim katımda bulacaktın. (Onun ihtiyacını görüp sevindirmekle beni memnun etmiş olacaktın)” diye cevap verir. Ve tekrar, “Ey Ademoğlu! Senden su istedim bana su vermedin” der. Kul, “Ya Rabbi! Sen alemlerin Rabb’i olduğun halde ben sana nasıl su verebilirim?” diye sorar. Allah Teala “Hatırlasana, filan kulum senden su istedi, sen vermedin. Eğer ona su verseydin bunu benim indimde bulurdun” der.
Hadis-i Şerif
M. Saki EROL /Semerkand



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder