RAMAZANDAN SONRA NE OLACAK?!


İbadetlerin bir "zâhir"i, yani dış görünüşü, şekli, zarfı, kalıbı, maddesi, merasim yönü, kabuğu... vardır; bir de "bâtın"ı, yani içyüzü, mazrufu, özü, mânâsı, hakikati, aslı ve ruhu. Eğer bâtını bozuk, çürük, hasta, sakat, çarpık, eğri, yanlış, çirkin olursa, o ibadetin değeri sıfıra kadar düşebilir; hattâ sevap değil, günah ve vebal hadîs-i şeriflerinde buyurmuşlar:
"Nice Kur'an okuyanlar vardır ki Kur'an ona lânet eder".
"Nice oruç tutan insan vardır ki (hiç sevap kazanmaz) akşamleyin kârı aç susuz kalmaktan ibaret olur"?

"Nice namaz kılan insan vardır ki, kıldığı namaz o kişiyi (Allah'a-celle celalüh-yaklaştırmaz, bilakis) ancak Allah'tan uzaklaştırmağa yarar"
"Nice bilgi hamalı insan vardır ki ablında hakiki âlim ve fak^ıh kişi değildir. Eğer bir kimseye, bilgisi manevî fayda sağlamıyor ise, onun bu gabî hali ve cahilliği elbette ona zarar verecektir. Kur'an-ı kerimi seni kötülüklerden alıkoyacak şekilde (etkilenerek) oku; çünkü eğer o seni haramları irtikap etmekten alıkoymuyorsa, sen onu gerçekten okuyor sayılmazsın"...vs.
Ramazan gibi nurlu ve feyizli bir ay geçirdik; oruçlar tuttuk, teravihler kıldık, ibadetler ve hayırlar işlemeğe çalıştık.

Acaba bunlar kabul oldu mu? Bunun en bariz ve sağlam alâmeti, hadîs-i şeriflerde bildirdiğine göre, güzel hâl ve hareketlerimizin ramazandan sonra kesilivermesi, devam etmesidir. O halde ramazandan sonra ibadetlerimize daha çok itina gösterelim, gerilememeğe çalışalım, sevgili okuyucular.
İyi bilelim ki, Allah-celle celalüh-ancak, müttekîlerin, yani takva ehli kişilerin, ihlaslı, iyi niyetli, temiz kalpli kulların hayr-ü hasenâtını, ibadet-ü taatını kabul buyurur; riyakâr, mütekebbir, lâubalî, pervasız, dikkatsiz, kötü maksatlı, fesat fikirli, maddeci, dünyaperest kimselerinkini ise reddeyler, hattâ meleklerine; "götürün bu perisan ibadetleri o kötü kulların yüzlerine çarpın" diye emreder.

Ohalde Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanan her akıllı kişinin, yaptığı ibadetlerinin kabulü için gerekli şartlar öğrenmesi; bilakis reddine yolaçan manevî kusurları bilip onlandan sakınması en önemli işi olmaktadır. Aksi halde emekleri zayi olmuş, boşa yorulmuş, yerinde saymış, akıntıya kürek çekmiş olur.
Ramazan orucununu en büyük hedefi kula TAKVA'yı öğretmek, onu nefsi yenmeğe alıştırmak idi. İnşallah hepimiz bu manevî eğitimi başarı ile tamamlamış, müttekîler safına katılmışızdır.
 Yüce rabbımız bize takva yolunda, sırat-müstakîmde, sebilürreşadda, doğru çizgide, kendi rızası istikametinde, resulünün izinde, müteşerri, mütebahhir, muhakkik, kâmil, arif, salih, edip ulemâ ve sâdâtımızın-rahmetullahi aleyhim ecmaîn-peşinde gidenlerden eylesin;
Ramazanda kesbettiğimiz iyi hâlât ve kemâlâtı kaybettirmesin;
Nice mutlu ve kutlu ramazanlara, gerçek bayramlara sevdiklerimizle birlikte afiyet ve saadetle erdirsin. Amin bi hürmeti seyyidil-mürselîn sallallahu aleyhi ve âlihî ve selleme ecmaîn.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder